Son zamanlarda, çevremdeki pek çok insandan yeterince yaratıcı olmadıkları konusunda şikayetler duyuyorum. Ben de olur olmaz bundan şikayet ederim. Sanki bize sihirli bir değnek değsin, birbirinden ala fikirler üstümüze yağsın diye bekliyoruz. “Yere otur da bakış açın değişsin, yaratıcılığı arttırıyor,” dediler, oturdum. “Mavi ve yeşil renk iyi geliyormuş,” dediler, mavileri yeşilleri kuşandım. “Spor yap,” dediler, belimi incittim. “Enstrüman çal,” dediler, ben bilmem ama bir siniyi ters çevirip biraz tımbırdattım. “Domates ye, bitter çikolata ye,” dediler, midemi ekşittim. Şu anda evde Mozart çalıyor, bu satırları masa başından değil yerden yazıyorum, pantolonum mavi, çoraplarım yeşil, ancak hiçbiri fayda etmiş gibi hissetmiyorum.
Yaratıcılığı ateşlediği iddia edilen Mozart |
Size de bazen sanki tepemizde veya zihnimizin kuytularında bazı yaratıklar varmış da yemyeşil filizlenmiş fikirleri lüp lüp mideye indiriyorlarmış, onlara gün yüzü göstermiyorlarmış gibi geliyor mu? Gelmiyor mu? Pekala, ben yine de sorumlu blog yazarlığı anlayışımla onlardan söz etmeyi görev biliyorum.
Bugün sizlerle yaratıcılığı öldüren göze görünmez yaratıkları ve onlarla başa çıkma yollarını anlatan Tarifli Hisler yazı dizimin ilk yazısını paylaşmaktayım. Ele alacağımız ilk yaratık bizi hayatın dışında tutarak yeni fikirler üretmekten alıkoyan Yabani Ada Yalıtkanı.
Yabani Ada Yalıtkanı Nasıl Bir Şeydir?
Efendim, eskilerin tecrit garibesi diye de adlandırdığı yabani ada yalıtkanı (Homojenus karantina), muhayyilemizin yani hayal gücümüzün soğuk mağaralarında yaşayan, göze görünmez bir yaratıktır.
Uyar akıllılık mevsimlerinde kök salan bazı peşin hükümler ile beslenen bir asalak türüdür.
Evvela, beslenme ortamını oluşturmak maksadıyla insanı hayal gücünü kuvvetlendirecek kaynaklardan tecrit eder, sonra da yaratıcılık heveslerini söndürerek zarar verir.
Açlık çeken bir yalıtkan |
Kimlere Musallat Olur?
Yabani ada yalıtkanı, dışa kapalı bir hayat sürmesine zemin hazırladığı kişiye musallat olur. Misal, kendi içinde iyi anlaşan, homojen yapıdaki arkadaş ve meslek gruplarına... Veyahut hayattan saklanarak tek başına fikir üretme gayretinde kişilere... Bu kişiler başlangıçta yaratıcılık hususunda bir sıkıntı çekmezler ve ahenkli çalışmalardan hoşnut olurlar. Ne var ki çok geçmeden kafadarlar ile kuşatılır ve sosyal çeşitlilikten koparlar. Neticede, bakış noktaları benzeşmeye, fikir üretimi yaptıkları yerler birer yankı odasına dönüşmeye başlar. Yaratıcılık körelmeye yüz tutar ve açılan boşluklara peşin hükümler yerleşir. Böylesi bir habitat, yabani yalıtkanları güzelce semirten bir ziyafet sofrasıdır.
Yabani ada yalıtkanı, beynimizi hayal gücünü besleyen değişik bilgi kaynaklarından tecrit eder. İçerik olarak az çeşitte ancak miktar olarak yüklü bir bilgi bombardımanı altında kalmamızı bekler. Her gün aynı işlerle, aynı konularla, birbirine benzeyen sosyal medya paylaşımları ve haberlerle, aynı TV dizileri ve arkadaşlarla içli dışlı olan beyin güzelce buğulanır, lapa gibi olur. Beynimiz, böyle bir durumla kolay kolay başa çıkamaz. Bu hale düşmüş bir beyin, yeni ve yaratıcı fikirler peşinde koşup yorulmaktansa, düşünceleri emniyetli yollardan akıtarak işi sağlama almaya meyleder. Yani, sorunlar karşısında yaratıcı çözümler üreteceğim diye dağılmak yerine, hazır ve hap gibi çözümler arar. Bu şartlardaki beyinlerin bir arada olduğu ortamlarda itaat rüzgarları eser; bir takım sahte gurular, üstatlar, kılavuz kargalar peyda olur; hazır kabuller, tarafgirlik, kesin hükümler kol gezer.
İnsan Tecride Nasıl Razı Olur?
Buyurunuz biraz fikir yürütelim.
Belki de bu tür bir tecride ön ayak olan şey her yaratıcı insanda az çok bulunan eşsiz ve başka türlü olma arzusudur. Belki bu arzuyu, ilgisiz görünen şeyleri orijinal bir fikirde buluşturma gücüne çevirmiyoruz da onun yerine hayat ile bağımızı koparan zehirli bir ayrımcılığı mayalamakta kullanıyoruz.
Belki zaman, bilgi kaynaklarımızı git gide kurutuyor olsa da değişen dünyadan bir şeyler öğrenmeyi sürdürmemiz, tazelenmeniz gerektiğini unutuyoruz.
Belki daima büyük resme ve hep aynı yerden bakıyoruz. Akmadan, kokmadan, bulaşmadan büyük resmi analiz edip kesimlere, sınıflandırmalara ve genellemelere ulaşmaya çalışıyoruz. Düşünce zincirimiz gitgide değişik algılardan ve bakış noktalarından kopuyor.
Belki bazılarımız için duygusal ve psikolojik güçlüklerin, olumsuz bir öz-saygının hem sebebi, hem sonucudur bu tecrit.
Yabani Ada Yalıtkanı İle Nasıl Başa Çıkılır?
1. Devir öyle bir devir ki, cebinde kredi kartı elinde akıllı telefon olduktan sonra insanın kendisine ayağını yerden kesecek yükseklikte ve idare edecek konforda bir fildişi kulecik bina etmesi mümkün. Peki, öyleyse ne yapıyoruz? Kulelerimizden sık sık iniyoruz! Artık en çileli toplu taşımalara falan mı bineriz, devlet dairelerine gidip kuyruğa mı gireriz, yoksa AVM’lerden çıkıp müzelere, parklara mı gideriz bilemem. Değişik kesimlerden insanlarla muhatap oluyoruz. Göz teması, dirsek teması kuruyoruz. Oda ve araba parfümü kokularından sıyrılıyoruz, azıcık kültür, azıcık sokak kokmadan eve dönmüyoruz. Yabani ada yalıtkanı bu kokulardan hiç hazzetmez.
2. Gözümüzde büyüttüğümüz yerlerde keşiflere çıkıyoruz. Böyle keşiflerde çok putlar kırılır, bize zorla satılmış pek çok sahte hayaller ve yalan yanlış inançlar yakamızdan düşer.
3. Değişik bilgi kaynaklarına ve fikirlere günlük veya haftalık olarak batıp çıkıyoruz. Bizim gibi düşünmeyen insanların fikirlerini işitmeye, okumaya ve anlamaya açık oluyoruz. Onaylamak zorunda değiliz elbette. Ancak misal, temel bir inancımızın zıt kutbunu gördüğümüzde öcü görmüş gibi kaçmıyoruz veya kılıçlarımıza davranmıyoruz.
4. Beynimizin “sık kullanılanlar” listesinde neler olduğunu anlamak için düşüncelerimizi fark etmeye çalışıyoruz. Normal şartlar altında hiç kalkışmayacağımız, dolayısıyla acemisi olduğumuz zihinsel faaliyetlerle uğraşarak beynimize ısınma ve esneme egzersizleri yaptırıyoruz. Bu esnada azıcık şapşal durumlara düşmekten çekinmiyoruz. Belli aralıklarla acemileşen insanda yabani ada yalıtkanı pek barınamaz.
5. Her gün en az bir yeni şey öğrenmekten kendimizi alamıyoruz. Çevremizdekilerle öğrendiklerimizi konuşup tartışıyor ve onları da öğrendiklerini bizimle paylaşmak için cesaretlendiriyoruz.
Ne de olsa öğrendiğimiz bazı yeni şeyleri talim etmeye hevesleniriz ve bu hevesleri eyleme dönüştürdükçe yabani yalıtkanlarımızı pıtır pıtır dökeriz yavrularım.
Hayal gücünü öldüren yaratıklar ile ilgili yazılarım devam edecek. Bir sonraki yazımda halk arasında dırdırcı kuş da denen iğneli miskin kuş (Lafimida sokarium) yaratığından ve onu yaratıcılığa doğru kanatlandırıp uçurmanın yollarından bahsedeceğim.
Afiyet ve sıhhatle kalınız efendim!
**
Çılgın Teyzeniz Paluze Pekmez Facebook ve Twitter’da da sizlerle!