31 Aralık 2013 Salı

KEDİLER NEDEN YENİ YIL KARARLARI ALMAZ?

Yeni bir yıla girmemize saatler kaldı. Zannediyorum ki herkes, yaklaşık olarak 2 Ocak'ta terk edeceği yeni yıl kararlarını hazır etmiştir.

Kim istemez 2014 için aldığımız kararlar, yılbaşı kutlamalarında kafamıza taktığımız külahlara anlatılacak şeylerden fazlası olsun?

Doğrusu bunu sağlamak için gereken formüle sahip değilim ve size tarif edemem. Ancak, aynı evi paylaştığım sevgili kedimden öğrendiğim bir hikmetten sizlere bahsetmek istedim. Kim bilir, belki bazılarınızın yeni yıl kararlarının en azından Şubat ortasını olsun görmesine vesile olurum da bir hayra geçerim.

Sigara Tiryakisi Kedi
Bu sene sigarayı kesin bırakıyorum! 

Efendim malumunuz, ev kedileri imrenilecek bir hayat sürerler. Hayatımızın neşesi bu minnoşlar, günlük ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra öyle bir yan gelip yatar, öyle güzel miskinlik ederler ki insanın kedi olası gelir.

Peki, bir ev kedisi için hayat bundan mı ibarettir?

Kedileri ile çokça zaman geçirenler bu soruya kesinlikle hayır cevabını vermiş olacaklar. Bazı kediler afacanlıkta öyle azimlidir ki, onların gizli gizli dünyayı ele geçirme planları talim ettiğine inanasımız gelir.

Bir kedi davranış uzmanı değilim, ancak rahatlıkla söyleyebilirim ki kedileri tabii olmayan davranışlar için terbiye etmek fevkalade zordur. Kedi terbiyesine kalkışmış olanlara sorunuz anlatsınlar, bu seanslar esnasında sizin kedinizi değil de kedinizin sizi eğitiyor olma ihtimali daima vardır. Az buz bir ihtimal de değildir üstelik.

Yine de kedilere belli bir ölçüde terbiye vermek imkansız değildir. Kediler kendilerine çizilen sınırları iyi kötü kabul edebilirler. Esas mesele bundan sonra başlar.

Keyfi yerinde bir kedi, uyanık olarak geçirdiği saatlerin büyük bir kısmını sınırların hala geçerli olup olmadığını keşfetmekle geçirir. Neredeyse her gün, bir önceki günden daha yükseğe ve uzağa sıçrayıp sıçrayamadığına, daha hızlı koşup koşamadığına, koltuğunuzu kapıp kapamadığına, velhasıl onu kısıtlayan herhangi bir şartın değişip değişmediğine bakar. Zannediyorum biz insanların kedilerden alması gereken en mühim düstur budur.

Kedi Zihniyeti: 

Seni neyin durdurduğunu anla.
Onu değiştirmek için çabala.
Değişen şartları gözlemle.
Şayet başarısız olursan tekrar denemekten çekinme.
Şayet başarısız olursan başka yollar denemekten çekinme.

Avcı Kediler
Neden? Çünkü kediyim.

Aslen izlediğimiz bütün komik kedi videolarını bu zihniyete borçluyuz. Sıçrarken cama toslayan kedi, düz duvara tırmanıp inemeyen kedi ve daha niceleri gülmekten gözlerimizi yaşartmış olabilir. Ne var ki, kediler bizim onlara gülmemizi elbette zerre kadar umursamıyorlar ve bir gün evvel başaramadıkları şeyi yeniden denemekten cayacak değiller.

Pireler için ise aynı şeyi söyleyemeyeceğim.

Cam Tavan: 

Cam Tavan Sendromunu örneklemek için anlatılan o asap bozucu ve hüzünlü deneyi bilmeyen var mı? Duymamış olanlar için anlatayım, aşağı yukarı şöyle bir şey:

Bilim insanları işi gücü bırakır ve pirelerin zıplama yüksekliklerini nizama sokmanın mümkün olup olmadığını denerler. Pireleri toplayıp 30 santim yüksekliğindeki bir cam fanusun içine koyarlar ve altlarındaki zemini ısıtırlar. Sıcaktan rahatsız olan pireler, kaçmak için zıplar ve her defasında cam tavana çarparlar. Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık vaziyetinde sıkışmış olduklarından, bir kızgın zemine değer, bir ne olduğunu bilemedikleri o görünmez engele yani cam tavana çarpar dururlar. Neticede, 30 santimden fazla zıplamanın sakıncalı olduğunu öğrenirler.

Bu öğrenilmiş davranışın yerleştiğinden emin olan bilim insanları, çekirdeklerini çitlemeyi bırakır ve cam tavanı kaldırırlar. Zemini yine kızdırırlar ve tüm pirelerin artık hiçbir engel mevcut olmadığı halde eski şartlara riayet ederek 30 santimden yükseğe zıplamadıklarını gözlemlerler. Cam tavan artık onların zihinlerindedir. Kısıtlayıcı bir inançtır, öğrenilmiş çaresizliktir.

Ne tuhaf...

Doğrusu değişen şartları keşfetmek için cesaret gösterememeyi, eski kabullere ve çaresizliklere dayanan hareketlerde bulunmayı biz insanlar iyi biliriz. En iyi biz biliriz. Biz biliriz, biz! Bunu üç beş pireden öğrenecek değiliz!

Şaka bir yana, işte yeni yıl yaklaşıyor. "Yeni" kelimesindeki umut içimizi dolduruyor. Sanki bir an cesaretimizi topladık, cam tavanın yerinde durup durmadığını anlamak için daha yükseğe sıçrayacağız. Kimseye anlatmasak da bazı kararlar aldık, niyetler ettik ve olayı az kolayı bol bir sene ummaktayız.

Bu esnada kedilerimiz neyle meşgul?


Mutlu Yıllar


Efendim, kediler katiyen yeni yıl kararları almazlar. Zira onlara her gün yılbaşıdır. Her gün yenidir ve her gün bir yenilik deneyecek cesareti gösterme günüdür. En azından, kediciğimiz bugünü de afacanlıkta bir çığır açarak geçirirken ben böyle düşündüm. Bu düşüncem size de bulaşırsa onların sevimli sakarlıklarına farklı bir gözle bakmaya başlayabilirsiniz, şaşmayın.

Biraz tersine düşünelim...

Farz edelim kediler bizim yerimizdeymiş ve komik insan videoları internetin en popüler eğlencelerinden biriymiş. Sizce o videolarda neler olurdu? Bana kalırsa, sınırlarını esnetmek ve hazır kabullerini gözden geçirmek yerine, Ocak ayının haftası dolmadan yeni yıl kararlarını terk eden insanlar olarak oldukça tık alır ve paylaşılırdık. Ne dersiniz?

Gülen Kedi
Mihhihihii...

Hepimize mutlu bir yıl dilerim.

Afiyet ve sıhhatle kalınız efendim!

**

Çılgın Teyzeniz Paluze Pekmez Facebook ve Twitter’da da sizlerle!  



7 Aralık 2013 Cumartesi

ERTELEME USTALARININ EL KİTABI

Ağırdan almalar, pek artistik ayak sürümeler, yarına bırakmalar uzmanlık alanınız mı? Herkes, duruma göre işlerini erteleyebiliyor ama siz ertelemeyi adeta bir sanata mı dönüştürdünüz? Yeni metotlar öğrenerek sanatınızda bir ustalık kazanmak peşinde misiniz? Sevgili erteleyici, doğru yere geldiniz!

Uzun bir aradan sonra yeniden yazıyorum. Ertelemekten daha güzel konu mu bulacağım, dedim ve ertelemekte ustalaşmaya giden 12 metot derledim. Buyurunuz...

Metotlar ve Püf Noktaları: 

İşlerinizi, baskı altında daha iyi çalıştığınızı iddia ederek erteliyor olabilirsiniz. Ertelemekte sahiden ustalaşmak için böyle sudan bahaneleri rafa kaldırınız ve ertelemenin ne olduğuna yakından bakınız.

Erteleme, en basit tarifiyle ilerlemenin olmamasıdır.

İş >> İlerlemenin olmadığı alan (Erteleme Vahası) >> Yumurta Kapı >> Mühletin Sonu

Usta bir erteleyici olmak için pek çok erteleme metodu bilmek ve değişen şartlara göre içlerinden en az birini tercih ederek kullanmak icap eder.

1. Metot: Şekerleme Yapmak


Şekerleme Yapmak

Çünkü üstünüze bir ağırlık çöktü. Aslında hayır. Şekerleme yapmak, azıcık kestirmek ya da enikonu uyumak ruh halinizi sabitlemek için fevkalade bir yoldur. İnsanın bir işi ertelemesindeki ana sebepler arasında, demode bir bakışla şu kabahatler sayılır: tembellik, keyfi kararlar, sorumsuzluk, kötü planlama, zamanı yanlış bölmek… Halbuki ertelemenin esas sebebi bazı rahat vermeyen hisleri kontrol edememektir: mükemmeliyetçilik, endişe, başarısızlık korkusu, değersizlik hissi… Yapılacak işin yol açacağı stresle ve huzursuzlukla yüzleşmeye hazır değil misiniz? Sarsıntılı bir yolculuk mu olacak? Bu işi ha gayret öteleyip duracağınız belli oldu mu? İyisi mi köfte gibi uyuyunuz, artık yarın sabah dinç kafayla yaparsınız veya öyle bir şeyler…

2. Metot: Atıştırmak


Atıştırmak

Çünkü canınız sıcak bir salep ya da top top kurabiyeler çekti. Belki evet, belki hayır. Aslında, iç sesini pek de zapt edemeyen siz yavrucağa sevimsiz bir iş denk geldi. Bu denk geliş, bir erteleme fırtınasının başlaması için kafidir. Tepenizin tasını yerine sabitlemek maksadıyla ağzınızı meşgul tutmak ihtiyacı duyuyorsunuz. Halbuki maksat ertelemekse sahiden bir şeyler yemeye lüzum yoktur. Buzdolabını açın, siz raflara bakın, raflar size baksın.

3. Metot: Bilgisayar Oyunu Oynamak


Video Oyunu

İşlerimizi ertelemek için sanal bir karakteri koşturup coşturmadan, sanal tavukları beslemeden ve candy’leri crush etmeden evvel ne yapıyorduk hatırlayamadım açıkçası. Hmm… Demek ki devir değiştikçe erteleme ustaları için yeri doldurulamaz manasızlıkta erteleme metotları meydana çıkıyor. Teknolojiyi iyi takip etmek lazım.

4. Metot: Bir Şeyler İzlemek 


Dizi İzlemek
Bir bölüm daha...

Efendim malumunuz yurdumuzda diziler ve TV programları 1500 saat sürmektedir. İşlerinizi ötelemek için birebir! Şayet yerli kanalları izlemiyorsanız yabancı formatların kısa sayılacak süreleri sizi yıldırmasın. İnternete girip bir online izleme sitesine musallat olalım, erteleme azmimiz yerindeyse tüm sezonu bir oturuşta izleriz inşallah.

5. Metot: Liste Yapmak


Liste Yapmak

Diyelim ehemmiyet sırasına göre dizilmiş on işiniz var; 8, 9 ve 10 numaralı işleri öteleyeceksiniz demektir. Hatırınızdan çıkarmayınız ki herkes duruma göre işlerini öteleyebilir ancak herkes ertelemekte usta olamaz. Hakiki bir erteleme ustası, listeye bakıp ruh haliyle başa çıkmasına imkan veren bir iki işi yapar, misal 6. ve 9. işleri… Sonra canı isterse kalan sekiz işi yeniden listeleyerek, maddeleri baştan tanzim ederek ve hatta gidip listenin bir fotokopisini çekerek her şeyi ertelemeye başlar.

6. Metot: İnternette “Araştırma” Yapmak


İnternette Araştırma Yapmak

İzlediğiniz o sevimli kedi videosunun veya 40. kez replay’e basmanıza yol açan şarkının çalışmalarınız için mükemmel bir zemin oluşturduğundan hiç şüphem yok. İnternette çılgınca sörf yaptığınız dalgalar sizi Youtube’un saçma sapan videolarla dolu çöplüğüne vurana dek atlaya zıplaya, tam gaz devam ediniz.

7. Metot: Temizlik Yapmak


Temizlik Yapmak

Dağınık bir ortamda çalışamazsınız değil mi? O halde bütün evi temizleyip çekmece içlerini düzenlemeniz ve köşe bucağı çiti çiti paklamanız iyi oldu. Çalışma masanızı da topladınız ve artık başlayabilirsiniz. Ama şimdi ev bu kadar temizken bir yorgunluk kahvesi içmeden olmaz. Kahveyi yaparken aklınıza unuttuğunuz bir ev işinin geleceğini biliyor muydunuz? Ev işi asla bitmez ve esas işinizi saatlerce, hatta günlerce ertelemenize fırsat verebilir.

8. Metot: Ehemmiyet Sırasını Bozmak


Önem Sırası ve Düzenli Çalışma

İşlerinizi ertelemek için kullandığınız malzemeler arasında mükemmeliyetçilik varsa bu metot tam size göredir. Yarına yapılması gereken iş mi var? Bırakınız onu. Bir ay sonra teslim edilecek olan ancak sizin iyi becerdiğiniz işi yapmaya girişerek kendinizi yatıştırınız. Sonra onu da erteleyeceksiniz elbette. Çevreniz sizin bunu keyfi olarak tercih ettiğinizi düşünecek ve aslında mükemmeliyetçiliğin mutsuzluk dolu zindanında olduğunuzu bilemeyecekler.

Mükemmeliyetçi insanlar, kendi kıymetleri hususunda şüphelerle doludurlar. Bir iş tam ve kusursuzca yapılmayacaksa onu ertelemekte neredeyse mükemmeldirler çünkü başarısızlık korkuları fecidir. Mükemmellik diye bir şey aslında var olmadığından, sonunda bu serabı kovalamaktan yılar ve ellerinde kalan zamanla işi kotarırlar. Böylece kusurlu ve eksik işlere imza atarlar. Ah ironi…

9. Metot: Paylaşmak


Retro Selfie
Miskinlik eder iken çektiğim bir resmimi
Facebook'ta neşredeyim!
 

Efendim, ertelemek paylaşıldıkça tatlanan bir şeydir. Nasıl da çalışmadığınızı bir dostunuza ballandıra ballandıra anlatarak ya da erteleme esnasında kendinizin bir fotoğrafını çekip sosyal medyada paylaşarak ustalığınıza ustalık katabilirsiniz.

10. Metot: Devridaim Yaratmak


Erteleme Döngüsü

45 dakika evvel başlamanız icap ediyordu ama saat de biraz geç oldu. Evet, bu metot bir klasiktir: Yarına bırakınız! Rekora giden erteleme maratonları “bu saatten sonra uğraşamam” gibi sözlerle başlar. Hadi madem, yarın sabah erkenden dinç kafayla… amaaan kimi kandırıyoruz ya…

11. Metot: Panik Yapmak


Panik Yapmak

Erteleme alışkanlığına yol açan şeyin hakim olunamaz hisler olduğundan söz etmiştim. O halde parça parça dağılmak için ne bekliyorsunuz? İlerlemenin i’sinin olmadığı o tatlı vahaya bir sonraki ertelemenize dek veda edin ve yoğun bir çalışmayla kaybedilen zamanı telafiye girişin. Artık delirmek serbest. Ertelemenin önünde sonunda yol açtığı sıkıntıları ve korkuları serbest bırakın. İster size artık her şey için çok geç olduğunu söyleyen bir gökyüzü rengi karşısında kahvenizi yudumlayıp homur homur söylenin, ister bir zılgıt patlatın. Ne kadar gürültülü, o kadar iyi! Ne de olsa bu halinize kimse şahit olmayacak ve herkes sizin süper rahat bir insan olduğunuz için mühleti aştığınızı varsayacak. Yaptığınız işin kalitesindeki düşüklüğü fark ederlerse bu neticeyi, korktuğunuz gibi kabiliyetsizliğinize değil zamanı iyi kullanmayıp az emekle iş görmenize bağlayacaklar.

**
Ve metotların yıldızı… Erteleme ustalığında bir zirve… Karşınızda 12. metot!

12. Metot: İşbölümü Yapmak 


İşbölümü Yapmak

Kendi işlerinizi başkalarının üstüne yıkmanın kibarcasıdır efendim. Sevimsiz işlerinizin %50'sini Filanca'ya %50'sini de Falanca'ya kakalayıp bir de onları kendi haline bıraktınız mı tamamdır. Size sorulursa işlerin yoğunluğundan ötürü ekip çalışması yapmaktasınızdır. Sözüm yöneticilere, işleri başkalarına kakaladığınız belli olmasın diye süreç oluşturmuş ve onu yönetiyor gibi yapmayı ihmal etmeyiniz. Falanca ve Filanca, yönetiminiz olmadan sizin kadar hakimiyetle veya hızla çalışamıyor olabilir. Olsun, başı yanan siz değilsiniz ya! İşi size teslim ettiklerinde tek yapmanız gereken onların tüm emeklerini bir müsvedde gibi kullanarak hiçe saymak ve her şeyi kendi arzunuza göre düzenleyip altına imzanızı atmaktır. Gecikmeye gelince, elbette ya yoğunluktandır ya da ekibin kabahatidir. Neticede onlar yüzünden dünyanın düzeltmesini yapmanız icap etti, aaaa!

Zirveye hoş geldiniz! Siz kara kuşak bir erteleyicisiniz!

Eski Usul Erteleme Alışkanlığı Tarifi: 

Eskiler, erteleme alışkanlığı tarifinin ana malzemelerini sayarken sorumsuzluk, tembellik ve kötü planlama üzerinde dururlardı. Onlara göre tam kıvamında bir erteleme için şu adımları izlemek icap ederdi:

1. Zamanı yalan yanlış hesaplarla bölmek
2. Zamanın büyük bir parçasını kısık ateşte pestenkerani işlerle çevirerek imil imil öldürmek
3. Sorumsuzlukla ve yaptıklarımızın vereceği zararı hiçe sayan bir vicdansızlıkla beraberce sotelemek
4. Pervasız ve gevşek bir tembellik elde etmek için kişiliğimizden vazifeşinas ve hürmetkar kısımları ayıklamak
5. Muvaffak olmak ve topluma hayırlı bir insan olmak gayelerini rafa kaldırmak
6. Erteleme sotemizi, tembellik yatağında yüzsüzce servis etmek

Servisi ayak sürüyerek ve olabildiğince geciktirerek yapmak da münasip görülürdü.

Oldukça basit, katı düşüncelere dayanan bir tarif… Güya yapan için çok keyifli, adeta hiçbir stresi yok!

Sevimli Tavuk Kostümü

Bugün, erteleme alışkanlığı tarifinin çok daha çeşitli ve karmaşık malzemeler gerektirdiği ve zamanı güzel bölmekle hiçbir alakasının olmadığı iyice meydana çıkmıştır.

Yeni Bakışla Erteleme Alışkanlığı: 

Uzmanlara göre günümüzde, ertelemeyi hayat tarzı haline getirmiş bir insana “Hadi canım, yapıver!” demek, bir depresyon hastasına “Neşeleniver gülüm!” demeye benzer. Çünkü içi türlü çeşit malzemelerle dolu olan bu tarif, insanın kendi kendine kurduğu çetin bir tuzaktır.

Ertelemek, dünü yakalamaya çalışmak ve bugünle yüzleşmekten korkmaktır. Zamanı kullanmakla ilgili sorun burada başlar. Dün, içimize sinmemiştir ve onu telafi etmek için hakikatten uzak hedeflere koşar ya da gelecekteki başarı ihtimalini parlamadan söndürürüz. Suçu bir dış nedene atmak için kendi kendinin kuyusunu kazmalar, kendine saygı gösterememeler, mükemmeliyetçilikle yılma noktasına varana dek işi yokuşa sürmeler, iddialı olmaktan endişe etmeler havalarda uçuşur.

Erteleme Ustalığından Emekliye Ayrılmak

İçimizdeki bahaneleri bulana dek ruhumuzu gezebiliriz. Büyük hedefleri yenilir yutulur lokmalara bölebiliriz. Ertelememizin altında yatan inanç sistemini karşımıza alıp onu nazikçe sorgulayabiliriz. Ta ki özümüzü anlayana ve korkuları aşıp da özü yaşayabilene dek…

Erteleyip durmak, insanın kendine açtığı bir yaradır ve zannediyorum ki kendimize açtığımız yaralar ancak kendimizi bağışlarsak kapanır. Bağışlama, zahmetli bir yolculuk olabilir ama geçip giden yılları izlemekten çok daha manalı ve tazeleyici bir yolculuk olmaz mı?

Bu yolculuğa çıkarım ama önce bir çay koyayım diyenler? Siz de haklısınız be yavrum…

Afiyet ve sıhhatle kalınız efendim.

**

Çılgın Teyzeniz Paluze Pekmez Facebook ve Twitter’da da sizlerle!  


19 Kasım 2013 Salı

ÖFKENİN ŞAŞIRTAN FAYDALARI

Ruhumuz bir mutfak, malzemelerimiz hisler olsa, biz ise pek tertipli bir aşçı olsak, muhakkak hisleri iki ayrı kısma yerleştirirdik: “iyi” hisler ve “kötü” hisler. Bize böyle öğretmişler bir kere.

“Kötü” tarafa hangi hisleri dizerdik? Öfke, yas, hüsran vesaire…

“İyi” tarafa hangilerini? Sevgi, coşku, umut…

Ve bir gün canımıza tak etse, ruhumuzu paklamak için istediğimiz malzemeleri bünyemizden atmamız mümkün olsa, herhalde temizliğe “kötü” diye etiketlediğimiz kısımdan başlardık. Hiç tereddütsüz, hepsini atardık çöpe giderdi. Oh, mis gibi olurduk, değil mi?

Durun tahmin edeyim, bu fikir içinize sinmedi.

Tarifli Hisler Mutfağı

Bugün sizlere, ruhi mutfakların bu göz kandıran tertibinden ve kıymeti az bilinen bir histen söz etmek istiyorum: Öfke.

Ama bu ne dağınıklık! 

Tertibi seviyorsanız buyurunuz size kullanmanız için iki yeni etiket:  Rahatlık veren hisler ve rahatsızlık veren hisler. Bu etiketleri kullanarak hisleri birbirinden ayırmak hem onların tabiatına daha uygundur, hem de bize daha yararlıdır.

Tarifli Hisler Mutfak
Oh, tertip, nizam...

Kötü his yoktur, az tarif vardır. 

Pek çoğumuz, tam kıvamında bir hayat sürmek için “kötü” hisleri içimizden kovmayı arzu ederiz. Tadımızı hep bunlar bozuyor, diye düşünürüz. Maalesef, bazı hisleri içimizden kovmak ne mümkündür, ne de böylesi leziz veya sıhhatli olur.

Takdir edersiniz ki hisler, içimizde oyun olsun diye bulunmaz. Hayatta kalmak için, şartları biteviye değişen bir dünyada var olmak için türlü çeşit çeşnide hislere sahip olmamız icap etmiştir. Her biri manalıdır ve her birinin hem faydasını hem de zararını görmek mümkündür.

O halde müsaadenizle, “Kötü his yoktur, az tarif vardır” diyeceğim ve kötü tabir edilen hislerden öfke ile ne hoş şeyler hazırlanabildiğini sizlere hatırlatacağım.

Öfkenin Yaygın Kullanımı

Öfke ile ne yapmaktayız?

Öfke, içimizden kovmak istediğimiz, rahatsız edici bir histir. Oysa onu kovmaktansa müspet bir şekilde kullanabiliriz.

Öfkeyi umumiyetle iki türlü kullanmaktayız:

1. Kendimizi tahrip edici tariflerde, içimize ata ata… Sonra ver elini ağrılar, kötü beslenme, uykusuzluk, depresyon…

2. Biriktirip biriktirip harlı ateşte oturtarak ve hak eden etmeyen insanların üzerine sıçratarak… Sonra ver elini bağırış çığırışlar, şiddet dolu sözler ve hareketler, ayrılıklar, düşmanlıklar…

Öfkeyi Hakimiyeti

Öfkeyi hoş bir şekilde kullanmak için evvela ona hakim olmak icap eder. Peki, nasıl?

1. “Sen nereden çıktın?” deyiniz. 


Hafiye - Tarifli Hisler

Evvela öfkeyi yakından inceleyiniz. Neden çıkageldi?

Tabi ki, bu safhada türlü türlü cevabınız olacaktır. Trafik çilesi bitmiyor, maaşım yetersiz, o beni dinlemedi, şu beni dinlemedi, bizim oğlan kırık not almış… Öfkenizi tetikleyen şeyler arasında bir benzerlik var mı? Öfkenin kökünde ne var? Olaylara hak ettiğinden fazla ehemmiyet vermek mi? İşitilmemek mi? Elinizde kafi delil olmadan başkalarına kabahat bulma acelesi mi? Geçmiş kötü tecrübelerinizin bir yankısı mı?

Sonra kendinize şunu sorunuz: Aslında sorun ne? Elimden bir şey geliyor mu? Düşünce tarzımı değiştirirsem sahiden sinirlenecek bir şey kalıyor mu? Kalıyorsa sorunu çözmek için yapabileceğim en faydalı şey ne olabilir?

Öğrendiklerinize dayanarak öfke üzerindeki hakimiyetinizi arttırabilirsiniz.

2. Öfkenizi ifade etmenin başka yollarını arayınız.


Retro Boksör

Öfke illa bir şekilde kendisini göstermek ister. Ama nasıl göstereceğiniz size kalmış. Onu göstermenin tek yolu başkalarını incitmek veya kendimizi hırpalamak değildir. Öfkenizi iyi tanımak için zaman ayırırsanız onu doğru kişiye ve yapıcı bir üslupla göstermeniz kolaylaşır. Arzu ederseniz, kimsenin okumayacağı kağıtlara, açık yüreklilik ile öfkenizi boca edebilirsiniz. Bakın bakalım, şekli şemaili neye benziyor? Ya da fiziksel faaliyetlerde bulununuz. “Nasıl yani, tekme tokat dalalım mı?” diyorsanız, hayır. Bir yürüyüşe veya koşuya çıkmak ziyadesiyle iyi gelir. Tartışmadan kaçmak için değil ancak bedensel yorgunlukla deşarj olmak ve bir çözüm düşünecek olan zihninizi açmak için.

3. Teslim olmayınız. 

Öfkenin yoğunluğu fevkalade kolay dağılır. Direksiyon başındaysanız sağa çekip durunuz. Evdeyseniz mekan değişikliği yapınız. Tebdil-i mekan ile rahatlatıcı nefesler eşliğinde hızlıca buharlaşmaya başlar. Öfkenin üzerinize iyice yapışıp kontrolden çıkmasına böylece mani olabilirsiniz.

4. Başa çıkamıyorsanız yardım alınız. 

Baktınız bu öfke dereotu gibi mübarek, ne zaman hisleriniz içine karışsa en baskın tat oluyor ve başka hiçbir hissin lezzeti duyulmuyor, bir uzmandan yardım alınız. Ne öfkeyle başa çıkamadığını itiraf eden ilk insan siz olursunuz, ne de ona hakim olmak için çareler üreten ilk insan.

Acı Biber

Kızgın, kırmızı ve acı! 

Medeni insanlar olmak maksadiyle tipini pek beğenmediğimiz hislerimizi bastırmaktayız. Bastıramıyorsak, başımızı pek ağrıtmayacağını kestirdiğimiz, kolay lokma sayabileceğimiz insanların tepesine boca ettiğimiz de görülmüştür. En olmadı, başka malzemelerle süsleyerek güzelce maskeleriz. Yine de öfke, kızgın, kırmızı ve biber gibi acı tabiatıyla bu gayretimizi sık sık boşa çıkarır.

Öfke, illa ki gösterilmesi ayıp, mantığa uymaz ve ağza alınamaz bir şey olmaya mecbur değildir. Kontrol edilebilen bir öfkenin faydaları da vardır.

1. Motivasyon mu lazım?

Öfke ve Motivasyon

Gaza gelmek icap ettiğinde öfke, sizi gideceğiniz hedefe hızlıca götürebilecek itici kuvveti sağlar. Engeller karşısında yılmamanız için size gayenizi hatırlatmakta üstüne yoktur. Öfkeyi yakıta dönüştürdüğünüz bir mekanizma kurarsanız kudret hissi elde edersiniz. Her gün sayısız insan bunda muvaffak olmaktadır.

2. İyimserlik yerinde mi? 


Öfke Kontrolü

İyimserlik ve öfkenin bir alakası var. Kulağa biraz tuhaf geliyor muhtemelen. Yine de bir düşünün. Sizi çaresiz düşüren bir felaket karşısında sindiren bir korku değil de öfke duyuyorsanız başınıza ondan beter şeyler geleceğine peşinen inanmaya daha az meyillisiniz demektir. Bazen öfke, cesaret ve iyimserliğin yerli yerinde durduğunun bir işaretidir. Belirsizliklerle dolu zamanlarda bize, şartları değiştirecek güce halen sahip olduğumuzu hissettirir. Felaket karşısında korku hissedenlere kıyasla daha gerçekçi risk tahlilleri yapmamıza imkan verir. Yeter ki gözümüzü kör edecek dozda olmasın.

3. İlişkilerde öfkeyi ifade edebilmek...

Size bir yanlış yapıldığında uğradığınız adaletsizliği ifade etmenin en tabi yollarından biri de öfke ile tepki vermektir. Ne var ki toplum, bunu sakıncalı görmekte ve saklamamızı tavsiye etmektedir. Peki, yakın ilişkilerimizden ne haber?

Öfkeyi İfade Etmek

Yakınlık içinde olduğunuz birinden öfkenizi saklamanın zararlı olduğuna şüphe yok. İşlenen kabahati ve onunla uyanan hislerinizi muhakkak yakınınıza bildirmek lazım. Yoksa aynı şeyi yapıp durabilir. Buna mani olmak için öfkeyi mazur görülebilir bir ısıda servis ediniz. Ayrıca öfkeyi, adaleti bozan soruna bir çözüm fikri ile beraberce sunarsanız ortalığı boş yere onun gıcık kokusu ile sarmamış olursunuz. Yakınınız, öfkenizden bir yudum tadıp da çözümünüzü tarttığında sizinle ortak bir zeminde buluşmaya daha gönüllü olacaktır. Üstelik açık sözlü davranışınız ilişkinizi sağlamlaştırır.

4. Öfke bir aynadır. 


Bir Ayna Olarak Öfke

Şayet öfkeye iyice bir bakarsak bize kendimizi aksettirir. Öfkesini iyi tanıyan insan kendisini de daha iyi tanır. Öfkesinin içinde kendi payının ne olduğunu görür, adalet anlayışını ve hayata bakışını sorgulama şansına kavuşur.

5. Yerinde öfke, şiddeti azaltır. 


Vintage Angry Birds
Aşırı öfkeden şişmiş bir takım kuşlar

Öfke deyince aklımıza şiddet de geliyor ancak bazen öfkenin şiddete gerek bırakmadığı da görülmemiş şey değildir. Zira öfke, çözülmesi gereken bir mesele olduğuna dair bir alamettir. Burada öfkenin nasıl gösterildiği ve onu okuyan tarafın ne anladığı fevkalade mühim elbette.

Öfkenin şiddeti azaltmak için bir vasıta olabildiği aklınıza yatmadıysa insanların adaletsizlikler karşısında seslerini asla yükseltemediği bir dünya hayal ediniz. Öyle bir dünyada, ani ve şiddet dolu bir isyan yaşansa buna şaşar mıydınız? Aklınıza buna örnek teşkil edebilecek bir hadise geliyor mu?

Kendimizi bastırılmış öfke ile dolma gibi doldurursak şiddete daha meyilli oluruz. Üstelik, öfkemiz içimizde biriktikçe melankoliye kapılır, bedensel rahatsızlıklara tutulur ve iletişim kurmakta güçlük çekeriz.

6. Ustasının elinde bir taktiğe dönüşen öfke… 

Öfkenin tam hakimiyetle kullanıldığında bir pazarlık taktiği olduğuna dair deliller de mevcuttur. Ancak bu kulağa geldiğinden çok daha çetrefilli bir iştir. Kendinizi kaybedip de arzu ettiğiniz her şeyi elde etmeyi umamazsınız.

Haklı bir öfkenin ve ona hakim bir insana vereceği kudretin, pazarlıkta iyi netice getirmesi için herhalde karşı tarafın tercihlerinin sınırlı olması icap eder. Ya da birilerinin öfkeli kişinin güçlü ve haklı kişi olduğuna itimat etmesi.

Dünya çapında düşünecek olursak, öfkenin kültürel manada iyiye doğru değişimlere yol açtığı da görülmüştür. Tarihte, öfkeli kalabalıkların insan hakları hususundaki duyarlılığı arttırmakta muvaffak olduğu örnekler bulabiliriz.

İlginç Bir Protesto

Başka hiçbir çıkar yol kalmadığında, öfkenin yeri ve zamanı gelmiş olabilir mi?

Öfke, nerede, ne zaman?

Öfke! Siz de pek çoklarımız gibiyseniz herhalde son 24 saat içinde onu tattınız ya da geçtiğimiz ay içerisinde onunla ilgili yüzlerce cümle işittiniz. Hayatımızda öfkenin hatırı sayılır bir rolü bulunur ve ondan kaçış yoktur.

Öfkeye hakim olduğunuzda kazançlı çıkacağınıza ikna olduysanız, öfkenizi daha yakından tanımak için kolları sıvayabilir ve onu dozunda kullanmak, daha iyi kontrol etmek için çalışabilirsiniz.

Yapıcı bir öfke için uygun şartların mevcut olduğundan emin olunuz: 

1. Öfkenin muhatabı ona yol açan kişi ise…

2. Öfke mazur görülecek bir ısıda ve kabahate uygun miktarda ise…

3. İfade edilmesindeki tek maksat gaz atmak değil bir sorunu çözmek için ilk adımı atmak ise…

…Öfkenin de kendine göre faydaları vardır.

Saklanan Öfke
Öfkemi öyle bir saklamışım ki lazım olduğunda bulamıyorum. 

Bu öfkeyi sarımsaklasak da mı saklasak? 

Sesimizi duyurmak için çok daha yapıcı metotlar olduğu su götürmez, ancak öfkeli bir ifadenin muhatabını uyandıran, onu daha iyi bir dinleyici yapan ve soruna dikkatini çeken bir yanı olduğu da kesin. Öfke, yapıcı bir temelde kullanılırsa istenmeyen his ifadelerinden veya koyu bir iç sıkıntısından ibaret kalmaz.

“Öfkemi saklasam mı saklamasam mı?” diye sormaktansa “Sorunu çözmek için ne yapabilirim? Öfkemi nasıl ifade etmeliyim? Nasıl kullanmalıyım?” gibi sorular daha hoş neticeler verir.

Şaşırtan Faydalar

Hislerin dünyası, bizi şaşırtan sürprizlerle doludur. Bir hissi “kötü” diye etiketleyip rafa kaldırmadan evvel bir düşünelim. Misal, mutluluk daima iyi, öfke daima kötü müdür? Mutsuz hisseden biri hataları tespit etmekte marifet gösterebilir. Öfke, motivasyon için bir yakıt olabilmektedir. Zaman zaman kendimize hatırlatmakta fayda var: En ürkütücü ve tehlikeli kabul edilen hisleri dahi lehimize kullanabiliriz. Yeter ki gayemiz doğru olsun ve hayatı ezbere değil, düşünerek yaşayalım. Sizce de öyle değil mi?

Afiyet ve sıhhatle kalınız efendim.

**

Çılgın Teyzeniz Paluze Pekmez Facebook ve Twitter’da da sizlerle!  


13 Kasım 2013 Çarşamba

ŞİŞMANLIK LAKIRDISINA SON!

Selam olsun kilosunu kendine dert etmiş herkese!

Sizlere domatesi, biberi, patlıcanı değil, hisleri pişirip taşırdığımız ve bazen de ölçüyü kaçırdığımız Tarifli Hisler mutfağından sesleniyorum. Bugünkü yazımızın konusu şişmanlık lakırdısı ve devaları.

Şişmanlık lakırdısının sağlıksız bir kiloda olup olmadığınızla neredeyse hiç ilgisi yok. Sıhhatiniz ve kaç beden giydiğiniz onu ilgilendirmiyor. Çeşitli düşünceler ve hisler vasıtasıyla insanın içini şişirmekte ve hayatı tatsız hale getirmekte. Biz farkında olmadan sağlıksız davranışlarımızı tetikliyor. Hayatımızın hemen her alanında üstümüze bir ağırlık çökmesine sebep oluyor. Aşırı yemeye, egzersizden kaçınmaya ve zehirli münasebetlere rıza göstermeye meylimizi arttırıyor.

Şişmanlık Lakırdısına Son - Tarifli Hisler
Sıhhat, daha çok sıhhat! 

Amerikalıların son zamanlarda adını koyduğu bir konuşma şekli: Fat Talk. Kendi tercümem ile şişmanlık lakırdısı dediğim bu davranış, suçluluk ve değersizlik hissi bakımından oldukça zengin bir yapıda görünüyor.

Şişmanlık Lakırdısı Nasıl Yapılır? 

Kilonuzdan memnuniyetsizliğinizi bedeninizi hor görerek yüksek sesle kaynatınız.

 “Yine şiştim! Şu parmaklarıma bak, dolma gibi!”

 “Hiç de bile, ellerin çok güzel. Bana baksana, ne yesem kalçaya gidiyor!”

Farkında bile değilim…

Bu tarz konuşmalarla ve düşüncelerle dolu olduğunuzu fark etmeyebilirsiniz. Ama aileniz ve çevrenizdekiler sizi işitiyor. Sözleriniz onların da ruhuna, hislerine ve sıhhatlerine kötü geliyor olabilir. Şişmanlık lakırdısı sınır tanımaz. Bir bakmışsınız işinize, şahsiyetinize, bedeninize ve çevrenize zarar vermiş.

Şişmanlık Lakırdısına Karşı Tedbirler:

1. Şişmanlık lakırdısı kanaatlerden doğuyor ve sonra da doğduğu kanaatleri besliyor. Bu bir devridaim. İlk tedbirimiz, bir kelime avına çıkmak. Kelime avı için gerekenler, ağzınız ve onun ne dediğini işiten kulaklar. Size fena tesir edecek kelimelerinizi yakalayıveriniz ve cümleyi baştan kurmayı deneyiniz. Gerçeğe uygun ve lehte kelimelerle yeni cümleler kurarsanız zihniniz söz dinleyecek, ona uygun kanaatler üretecek.

2. Bedeninizi başkaları ile kıyas etmeyiniz. Onunla yapabildiklerinizi takdir ediniz.

Tarihi Yürüme Bandı

3. Baktınız şişmanlık lakırdısı kapıyı çalıyor, evde yokmuş gibi yapınız. İlk fırsatta keyifli bir yürüyüşe çıkarak veya işinize gücünüze bakarak onu kapıda ağaç ediniz.

4. Arkadaşlarınızın önünde ve bilhassa ama bilhassa çocukların önünde kendinizi kötülediğiniz bu tip lakırdılar etmeyiniz.

İyi diyorsun, hoş diyorsun da…

Sus İşareti

Ağzım sussa içim susmaz diye düşünüyor olabilirsiniz. Ya da belki “Ben sussam başkaları susmaz” diye dertlendiniz. Ah, bilmez miyim… Peki, böyle bir durumda ne yapılabilir?

Baştan ele almak… 

Hayattaki tecrübelerimiz, başımıza gelen şeylerden ibaret değildir, bizim dikkatimizi neye verdiğimiz ile ilgilidir. Bize hayatı kafi ölçüde öğrettiler, aferin herkese. Ama hayat hakkında, daima başkalarının öğrettikleri ve söyledikleri ile yetinirsek saate bağlı yaşayan bir guguk kuşu ne kadar renkli yaşıyorsa ancak o kadar renkli yaşarız. Dikkatimizi sadece bize eskiden beri aşılanan fikirlere verirsek tekrar, tekrar ve tekrar aynı şeyleri tecrübe ederiz. Bunun yerine, “yeni” düşününüz. Bakalım siz mi tecrübelerinizi şekillendireceksiniz, tecrübeleriniz mi sizi?

Farkında olmanın farkı… 

Farkında olmak nedir? Efendim farkında olmak ego sizi her dürttüğünde haydi hoppa dememektir.

Ego, dış dünyanın üzerimizde tam bir hakimiyeti olduğunu söyler. Üstümüze atılan “madem öyle”lere birer “işte böyle” fırlatmamız için cephanemizi dolu tutar. Çaresizlik ve kurbanlık hislerini beslercesine “Ya ne yapsaydım?” der durur.  Arada da bizi “Sen kendini ne zannediyorsun? Ağır ol bakalım, boş hayaller kurma.” gibi sözlerle hizaya sokar.

Retro Korse
Nefes alabiliyormuşum gibi çek panpa.

Böylece bizi dünyadan ayırır ve hayatta kalmamızı, kendimizi korumamızı güya kolaylaştırır. Esasen yaptığı en temel iş, biz dış tesirler karşısında duvarlar örerken ürettiğimiz korkuları, kıskançlıkları ve hıncı içeride çıtır çıtır yemektir efendim.

Şimdi böyle tarif edince biraz şey gibi oldu ama aslen egonun tek başına hiçbir kudreti bulunmaz. Biz ne sebep meydana getirirsek onun sonucuna göre hareket eder.

Hani bazen egodan kurtulmak falan diyorlar ya… İtirazım var! Ego her mutfakta mutlaka bulunması icap eden bir malzemedir. Neden onu pencereden atacakmışız? Bunun yerine, pis pis konuşmaya başladığında dikkatimizi ondan alıp başka yere toplasak ya?

Bunu yapmak için geçenlerde bir yol öğrendim. Korkular, suçluluk hissi gibi tatsız duygular kabardığında onları dikkatle izliyorum. İzleyen göz olmayı onlarla beraberce pişmeye tercih ediyorum. Arada ben de tencereye düşüyorum gerçi. O kadar olur, acemilik. Neticede, o bulamaca yapışıp kalmıyorum. İzliyorum ve öğreniyorum. Sonra da öğrendiklerim ışığında, başımı başka yöne çeviriyorum ve sonuç vermesini istediğim düşünceler ile haşır neşir oluyorum. Şu ana dek iyi netice aldım. Tavsiye ederim, haydi hayırlısı…

Suçluluk Hissi: 

Suçluluk hissinin bahsedeceğim türü, içinizden gizli gizli şişmanlık lakırdısı ettiğinizde meydana çıkar. Çevrenizin yarattığı ulaşılmaz ve mükemmeliyetçi kriterlere uygun olmadığınız için kendinizi ayıplamanızla elde edilir. İnsan öyle enteresandır ki başkasına gösterdiği nezaket ve anlayışı çoğu zaman kendine göstermez. Vücudu hakkında ağza alınmayacak sertlikte tenkitlerde bulunur.

Belki şimdi bazınız der ki: “Ama biraz suçluluk iyidir. Kendimizi pamuklara saralım da oburluk mu edelim?” Şayet suçluluk hayırlı bir nane olsa idi bizi üretken yapar, hayatımıza bereket ve mutluluk katardı. Bakın bakalım, öyle bir marifeti hiç göstermiş mi?

Beyaz Dizi
O son bisküviyi yemeyecektim Cemil! 

Yemek yüzünden sık sık suçluluk hissediyor musunuz? Bu, sizi kısır ve azap verici bir çembere hapsetmiş olabilir mi?  Suçluluk ve kendini ayıplama, insanın özgüvenini harap etmesine hizmet eder. İşte bütün marifeti budur.  Bir zaman kaybıdır ve onu hissederek harcadığınız zamanda yapabileceğiniz diğer faydalı işlere mani olur.

Vallahi bırakıyorum! 

Suçluluğun önüne geçmek kelime avına çıkmaktan daha çetindir. Zira kendisi sinsi sinsi içeride gezer. Yarısını yakalayıp yarısını kaçırsanız bile fevkalade ferahlarsınız. Bunu düşünerek cesaret toplayınız.

Bir tatlı yediniz diye obez olmazsınız.

Karnınızın çok acıkmış olması günah değildir.

Keyifli bir akşam yemeği geçirdiğiniz için kötü biri değilsiniz.

Şişmanlık Lakırdısına Deva Önerileri:  

1. Merhaba, ben 38 beden. 


Retro Rozet - Tarifli Hisler

Dış yüzünüz, neden şahsınızın büyük bir parçası olsun? Biri ile tanışınca, “Merhaba, ben Falanca.” demek yerine, “Merhaba, far rengim büyülü morcivert ve şu kadar kiloyum!” der misiniz? Kendinizi sadece dışınız ile tarif etmeyiniz. Dikkatinizi daha ziyade içinizdekilere çevirmekte fayda vardır. Huylarımız mevzubahis olduğunda kendimizi pek hoş tarif ederiz. “Ben iyi bir arkadaşım” deriz, “Çalışkanım, anlayışlıyım, espriliyim…” Keyfiniz biraz yerine gelince başkalarına da iltifatlar saçınız. “Teşekkürler, çok yardımın dokundu.” “Ne kadar düşüncelisin.” Yüzler aydınlandıkça siz de ışıl ışıl olursunuz.

2. “Seni yakaladım! Şimdi sakin ol ve o şişmanlık lakırdısını yere bırak dostum!”

Kadınlar arasında bağ kurmak için şişmanlık lakırdısını kullanmaktan bıktıysanız tavır değişikliğinizi arkadaşlarınızla paylaşınız. Onların da aklına yattıysa, dış görünüşünüzü hor gören kelimeleri sohbetlerinizden çıkarmak için yardımlaşınız.

Mağazaların deneme kabinleri önünde beş dakika dikilmek bile insanın ruhunu öldürür. Hele ki iki arkadaş kabinler arasından birbirleri ile laflıyorsa. Yahu, biz kadınlar kendimizi ne feci tarif ediyoruz.

Birinci Arkadaş: “Öfff, yine şu basenlerim yüzünden hiçbir pantolon olmuyor! Kendimden bıktım!”

İkinci arkadaş: “Ya sorma, benim de her denediğimin paçaları uzun geldi. Ya çok kısayım ya da şişko!”

İşte bulaşıcı bir şişmanlık lakırdısı ile yakınlık kuran kadınlar. Aynada kendilerini pek çirkin görmeyi becerdiler. Artık buradan çıkıp arzu ettikleri bir yeme bozukluğuna doğru koşabilirler.

Acaba vücutları hakkında sahiden söyledikleri gibi mi hissediyorlar? Yoksa kendilerinden beklenenin bu olduğunu düşünüyor ve hoşlarına gitmese de bunu yapıyorlar mı?

Kendine güveni yerinde kadınlara karşı tutumumuz umumiyetle tuhaftır. Bilhassa bu güvenleri bedenleri ile alakalı ise. Pek çoklarımız onların küstah olduğunu zannetme hatasına düşeriz.

Erkekler de kendi aralarında yeterince iri veya kaslı olmamak hakkında konuşarak, şişmanlık lakırdısından geri kalmayan, kendini hor görücü sözler sarf etmekteler. Bir siz eksiktiniz.

Biscolata Erkeğinin Atası
Bir Biskolata Erkeğinin Atası

Birinci Kız: “Şu pastayı niye yedim ya? Fil gibiyim!”

Tercümesi: Teselli edilmek istiyorum, kabul görmeye ve bir iltifata ihtiyacım var. 

İkinci Kız: “Saçmalama, senin kilon iyi. Esas sen benim şu göbeğime bak!”

Tercümesi: Seninle denk noktalarda duruyoruz. Seni evetleyecek dost benim.  Kendimi dövmek pahasına… 

Bu diyalog size tanıdık geldi mi? Yani, ne desin ikinci kız? Ay valla sana geçmiş olsun, ayva göbeğimin güzelliğine azıcık bak da moralin düzelsin mi desin?

Bir dahaki sefere kendinizi hoş kelimelerle tarif etmek için anlaşınız veya konuşmanın gidişatını değiştirebilirsiniz.

Az önce bahsettiğim, deneme kabinlerinde laflayan o arkadaşlara seslenmek istiyorum: Denediğiniz pantolonlar sizi tanımıyor yavrularım. Tanısalar şüphem yok ki sevecekler. Siz onlara uymaya mecbur değilsiniz. Ama pantolonlar size uymalıdır.

3. İçimizdeki Çocuk: 


Çikolata Aşkı

Vücudunuz hakkınızda söylediğiniz fena sözleri sevdiğiniz birine veya bir çocuğa söyler misiniz? Kendi çocukluk halinizi düşününüz, diyelim karşınızda duruyor. Size içtenlikle sarılıp masum gözleriyle bakıyor. Ya da dişleri eksik ağzıyla tatlı tatlı gülüyor. Onun bu tip lakırdılara ihtiyacı var mı? Ona saçlarının yeterince parlak olmadığını, dişlerindeki gediklerden utanması gerektiğini, ellerinin yeterince zarif olmadığını söyler misiniz? Elbette yapmazsınız, bu canavarlık! Üstelik çocuk bu sözlere inanırsa bir trajedi olur. O zaman neden kendinize de aynı şefkati göstermeyesiniz?

İç sesinizin zalimce çıktığını fark ettiğinizde gözlerinizi yumup içinizdeki çocuğu görene dek bekleyiniz. O sizin her söylediğinizi duyuyor. Hangi düşüncelerinize önem vermesini istersiniz? Sözünüzü dinlemek için can atıyor. Hangi sözlerinizi dinlemesini istersiniz? Sizce o, nasıl bir hayata layık?

İşte bizlere düşünecek bir şey daha.

Afiyet ve sıhhatle kalınız efendim.

**

Çılgın Teyzeniz Paluze Pekmez Facebook ve Twitter’da da sizlerle!  

8 Kasım 2013 Cuma

PEK NAZLI KEDİLERİN EL KİTABI

Minnoş bir kedisin. İnsana daha çok nazın geçsin istiyorsun. Ama nasıl?

Siyam Kedileri
Kulağımız sende...

İşte kediler için birbirinden etkili yedi naz yöntemi:

1. Daha çok kucak


Pek Nazlı Kedilerin El Kitabı - Tarifli Hisler
Sınırsız kucak hayal değil. 

Beden dili: İnsanın hizasında bir yere tırman, uslu otur. Dudaklarını büzüp göz teması kurana dek dik dik bak. Şaşırmış görün.

Miyavlama şekli: Mrrronavkmırravk…

Anlamı: Hiç kucağa almıyorsun beni ya...

(Daha 10 dk. önce kucaktaydın)

2. Daha çeşitli mama


Hipnozcu Kedi
Hipnozcu Kedi

Beden dili: İnsan mutfağa girince peşinden gir, heyecan göster. Beklenti içinde döne döne gözlerine bak. Seni dışarı yollar. Umudunu kaybetme.

Miyavlama şekli: Miyeev Miyeeev! Mewmew?

Anlamı: Hindilisinden mi vereceksin?

(Mama kabın zaten dolu)

3. Daha çok oyun


Kalemler ve Kediler

Beden dili: İnsan bir işe yoğunlaştığında ona yaklaş. Başını yana yatırıp tırnaksız pati ile koluna vur. Tepki vermezse sataş. Yine tepki vermezse yanında sırt üstü yatıp debelen. Oyuncağını uzak bir yere atıp seni savuşturursa kaprisli hareketlerle fırlayıp git. Oyuncağını ısırıp bir süre tepin. Ama mutlaka insana geri dön ve aynı adımları tekrarla.

Miyavlama şekli: Miyyeah! Mrrk! Miyyeah!

Anlamı: Savaşçı kedi nidasııı!

(Keşke sana arkadaş bir kedi daha alsaydı)

Damdaki Yavru Kediler

4. Daha temiz kum

Beden dili: Kum kabın tazelendiğinde heyecan göster. İçine girip harıl harıl eşelen, eski eserlerini ara. Çıkınca enerjik bir şekilde sağa sola koş. Koşmak araç değil amaçtır. Temiz bir kuma tuvalet yapmanın zevkini ertele. Sonra dönüp yaparsın.

Miyavlama şekli:  Brriu! Brrik!

Anlamı: Koşayım. Kuma girip çıkayım. Şuraya da koşayım.

(Az daha koş)

Beden dili: Zamanı geldiği halde kumun değiştirilmiyorsa, insanın senin tecrübeni yaşamasına izin ver. Kumdan çıkınca hızla yanına git ve patilerini üstüne sürüp kaç. Sonra yalanırsın.

Miyavlama şekli: Yok.

Anlamı: Kum çok güzel, gelsene…

(İnsan harekete geçti)

5. Daha çok av


Pek Nazlı Kedilerin El Kitabı - Tarifli Hisler
Bu şarkı bana yar olmayan kara sineğe gelsin! 

Beden dili: Gözünü ava dik (Tavandaki sinek). Pusu kurmuş gibi ama kuramamış gibi dur. Av çok ulaşılmaz bir noktadaysa söylen.

Miyavlama şekli: Mekek… mekekeke…

Anlamı: Heyecandan şey oldum. N’olur menzilime girsin n’olur…

(Menziline girmeyecek)

6. Daha çok sevgi


Bebek ve Kedi

Beden dili: İnsanın kucağına başını yaslayıp gözlerine melül melül bak. Patini sündürüp nazikçe ona uzat. İstediğin gibi seviyorsa gözlerini yum. İstediğin gibi sevmiyorsa gözlerini belert.

Miyavlama şekli: Miyavlama yok. Torlamak, gurlamak var. Ama daha etkili bir masaj için başını geri atıp yanık yanık miyavlayabilirsin.

Anlamı: Yanaklarımı kaşı tatlım.

(Tırnaklarını içeri çek)

7. Daha çok şefkat


Kız ve Kedi - Eski Bir Fotoğraf

Beden dili: İnsan rahat bir şekilde uzanırken yanına git. Onu patilerinle güzelce yoğur. Sonra, üstüne yatıp kendini temizle. Arada ona da bir iki dil at da paklansın garip, sevaptır.

Anlamı: Sana anne diyebilir miyim?

(Gönül kimi severse anne odur. Erkek insan olur, dişi insan olur… Evin diğer kedileri, köpeği vs. de anne olabilir.)

Daha neler neler… 


Mezun Kedi
Naz okulundan mezun olmuş bir kedi!

Her kedi nevi şahsına münhasırdır.

Naz okulundan başarıyla mezun olmuş ve bambaşka metotları olan bir kedi misin? O halde, haydi bu el kitabına yeni maddeler ekle ve bildiklerini diğer kedilerle paylaş!

Sevgiyle kal minnoşko!

**

Çılgın Teyzeniz Paluze Pekmez Facebook ve Twitter’da da sizlerle!  


7 Kasım 2013 Perşembe

EKŞİLİ FACEBOOK ÇORBASI

Facebook Destanı
Büyütmek için tıklayınız!

Yaa, yaa... İşte birazdan okuyacağınız tarifin hikayesi böyledir, sevgili yavrularım. Artık, ister inanınız, ister inanmayınız. Şimdi, gelelim bu destansı çorbanın tarifine...

Ekşili Facebook Çorbası Tarifi: 

Facebook ekşisi nedir derseniz, herkes şakalı komikli yorumlar yaparken “bir yorum da ben yapayım” deyip o keyifli sohbeti dağıtan kişi olmaktır derim.

Facebook ekşisi daha daha nedir derseniz, arkadaş listenizde yıllardır görüşmediğiniz birinin her resminizin altına aşırı samimiymişsiniz gibi yorumlar yazmasıdır derim.

Facebook ekşisi, bilgisayar başında tatlı tatlı zaman geçirirken keyfinize sıkılan bir limon gibidir ve bu ekşinin tadını hepimiz gayet iyi biliriz!

Efendim, yaklaşık bir kilo Facebook faaliyetinden elli gram kadar Facebook ekşisi elde edilir. Bunun için tek yapmanız gereken Facebook’u faal bir şekilde kullanmak, bir de bazı sakarlıklar yaparak işleri çorba etmektir. Soğuk veya sıcak olarak hazırlanabilir.

İşlemler: 

1. Komik bir durum güncellemesi yapınız ancak kimse “beğen”mesin.

Üzgün Palyaço

2. Birinin aykırı bir durum güncellemesini “beğen”iniz. Ama sonra başka kimse beğenmediği için tuhaf duruma düşünüz.

3. Bir duruma yorum yazınız ve cevap geleceğinden emin olunuz. Cevap gelmesin.

4. İzlemeyi heyecanla beklediğiniz bir filmin kilit noktasını, arkadaşınızın durum güncellemesinde okuyunuz.

Facebook Spoiler
N'ayır!

5. Alfabetik sıra izleyerek tüm tanımadığı kadınlara sulanan Facebook sapıklarından ısrarcı mesajlar alınız. Bu mesajlar, ona cevap vermediğiniz için hakarete uğramanızla sona ersin.

6. Aslen görüşmek istemediğiniz bir arkadaşınızdan mesaj alınız ve okuyunuz. Cevap vermek istemeseniz dahi mesajı gördüğünüz ona bildirilir. Nezaketen cevap yazmaya mecbur kalınız.

7. Gizemli ve hüzünlü bir durum güncellemesi ile dikkat çekmeye çalışan arkadaşınıza “neyin var” diye sorma hatasına düşünüz.

Facebook Tripleri
Üff bu konuda hiç konuşamayacağım şimdi. 

8. Girişimci bir arkadaşınızın sizi reklam bombardımanına tutmasına direniniz.

9. Profil resmini çocuk fotosu yapmış bir tanıdığınızın müstehcen imalar içeren durum güncellemelerini, o masum yavrunun resminin yanında okumaya mecbur kalınız.

Bebek fotolu profiller
Ya profil fotonu değiştir ya da sevimli ol.

10. Hayatındaki her şeyi filtresiz bir şekilde paylaşan bir tanıdığınız hakkında, hiç bilmek istemeyeceğiniz detaylara maruz kalınız.

11. Bir arkadaşınız, paylaşımlarını yeterince “beğen”mediğiniz ve onlara yeterince yorum yapmadığınız için size sitem etsin.

Isıyı arttıralım: 

12. Eski sevgilinizin Facebook profilini çılgıncasına ve gizlice ziyaret ediniz. Hatta, sürekli o sayfayı tıklamamak için profilini bir başka sekmede hep açık tutunuz. Arada bir sayfayı yenileyiniz.

Facebook Stalker
Eski sevgilim manita yapamamış!

13. Facebook’u yeni kullanmaya başlayan bir tanıdığınızın özel konuşmalarınızı, herkesin görebileceği şekilde duvarınıza yazdığını görünüz.

14. Birini yanlışlıkla bir toplu mesaja veya etkinliğe ekleyiniz.

Eyvah
Oh, yo!

15. Yanlış kişiye “selaaam tatlııım” diyerek bir Facebook sohbeti başlatınız.

16. En ciddi ve düzgün görünmeniz gereken anda yazım hataları ile dolu bir paylaşım yapınız. Bunu kafaya takınız.

17. Biri çok çirkin bir fotoğrafınızda sizi etiketlesin. Uyuz biri gibi görünmemek için, ondan etiketi kaldırmasını isteyemeyiniz.

Facebook Gafları
!!!

18. Bir akrabanızın ya da patronunuzun arkadaş listenizde olduğunu unutunuz ve onun kınayacağı bir şey paylaşmış bulununuz.

19. Bir asparagas haberle gaza geliniz ve onu herkesle paylaşınız. Haberin yalan olduğu meydana çıkınca her duyduğuna inanan insan konumuna düşünüz.

Facebook Gafları

20. Bir arkadaşınızın deli dolu bir eğlencedeki fotoğraflarınızı etiketlemesi ile aslında nerede olduğunuz meydana çıksın ve sevgilinize yakalanınız.

21. İnternet bağlantınızın kesilmesi ile beraber Facebook’suz yaşayamadığınızı ve bağımlısı olduğunuzu anlayınız.

Retro Facebook
Ah Facebook...

Bol ekşili bir Facebook çorbası hazırlamanın değil yirmi bir, bin bir yolu vardır muhakkak.

O halde söyleyiniz: o ekşi lezzeti tattığınız anlar içinden bu çorbaya eklemek isteyecekleriniz var mı?

Afiyet ve sıhhatle kalınız efendim.

**

Çılgın Teyzeniz Paluze Pekmez Facebook ve Twitter’da da sizlerle!  

> Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...