30 Ekim 2013 Çarşamba

BULAŞKAN BİR COŞKU TARİFİ

Bizim başımıza hiç güzel bir şey gelmiyor mu? Geliyor, hem de her gün. Normal bir günde yaşadığımız hoş tecrübeler, kötülerin neredeyse üç katı imiş. Ne var ki çok zaman bu güzel şeyler, bir minibüs kuyruğunda bekler gibi bizim onları fark etmemizi beklemek mecburiyetinde kalıyorlar. Bu esnada başımıza gelen fena şeyler bekleme kuyruğuna kaynak yaptıklarından arkalara itiliyor ve nadiren gözümüze çarpıyorlar. Peki biz niye böyleyiz yavrularım, neden?
 
Talih Kuşu
Nedeeaaan? 

Bunun üç sebebi olması muhtemel: 

1. Zihnimiz bir problem teşhis etme ve çözme makinesi olduğundan fena şeylerle uğraşmaya daha büyük ehemmiyet vermekte.
2. Hoş olan her şeye fevkalade bir süratle alışıyoruz. Bizim nazarımızda onların faydası zamanla azalıveriyor.
3. Köftehoruz.

Üçüncüyü ciddiye almayınız ancak ilk ikisi hakikate benziyor. Öyle ise zihinlerimizin elzem olduğu kadar eziyetli olabilecek bu iki meylini nasıl dengeleyebiliriz? Efendim mümtaz bilim insanları oturmuşlar, düşünmüşler taşınmışlar ve bu derde bir deva bulmuşlar. Uygulaması gayetle kolay bu deva şöyle:

Başımıza gelen hoşlukları dile getirmek suretiyle hayattan duyduğumuz tatmini arttırmak, coşku duymak ve zindeleşmek. 

Zannediyorum ki hüsrana uğradınız. Zira yurdumuzda kendi talihini övmek hiç de iyi karşılanmaz. Her şeyden evvel nazar değmesinden korkarız. Ayrıca hayat denen şeyi umumiyetle ıstırap verici kabul ettiğimizden coşku duymaktan utandığımız olur. Dostlarımızla berberce bir şeylerden şikâyet ederek, dert ortaklığı veya dedikodu ile kaynaşmak daima daha münasip ve aklı başında gözükür. Bu şartlar altında güzel yaşantılarınızı sık sık sohbet konusu etmekten çekinebilirsiniz.

Teşekkür Notu - Tarifli Hisler

Yok, ben anlatamam öyle şeyler derseniz… 

Güzel anları kelimelere dökmenin tek yolu konuşmak değildir. Kâğıda da dökebiliriz. Takdir ve teşekkür edecek bir şey bulmayı günlük bir egzersiz haline getiren insanlar var. Onlardan biri olan Leah Dieterich teşekkür notlarından oluşan ve insanı gülümseten bir blog yazıyor idi. Aşağıda bu blogdan seçtiğim teşekkür notu tercümelerini bulabilirsiniz.

Teşekkür Notu

Teşekkür Notu


Şaka bir yana değerbilirlik, minnet ve teşekkür edebilmek insanlarla bağ kurmamızı kolaylaştırır, sevincimizi ve iyimserliğimizi arttırır. Kıskançlığı ve maddiyat düşkünlüğünü iyi eder. Peki niçin bundan kaçınmaktayız?

Tarifsiz Bir İyimserlik

Fazla iyimser olmayı kendime yediremem…

Pollyanna’nın mutluluğu sinirlerinize dokunuyor ve onun evrensel bir gerzek olduğu kanısında mısınız? Sizsiz böyle mutlu olanlar gebersin mi? İyimserlik bir züğürt tesellisi mi? Merhaba Anti-Pollyannalar!

Pollyanna ve Anti-Pollyanna

Evet, Pollyanna sahiden biraz çatlak. Ancak başkasının mutluluğunu hor görmek de düpedüz çekememezlik olmuyor mu? Bu hazımsızlığa neyin yol açtığı konusunda biraz kafa yormak zannımca akıllı bir insanın harcı.

Korku, hor görme, kıskançlık, öfke ve dışlama hislerine fazlaca tutunan birinin coşkusu bir şeye benzemez. Bulanık, tuhaf bir şeydir ve başkasının yenilgisi üzerine kurulur. Bu hisler hepimizde olur ancak bunlara inatla tutunan insanlar umumiyetle iyimserliği bir ahmaklık kabul eder, kendilerini birinin tersi olmak üzerinden ve başkasına kıyasla var ederler. Dünyanın zalimliği düşünüldüğünde kulağa mantıklı geliyor olabilir. Ancak maalesef arzu ettikleri kadar bulunmaz kumaştan mamul olmayan bu mantık şüphelidir. Gün gelip tüm dünya el ele verse, sulh şarkıları söylese uzay boşluğuna dönüp “Oh vallahi çatlasın düşmanlar!” deme ihtiyacı duymaya yol açacak bir mantıktan ne umulur ki?

Gamlı Baykuş - Tarifli Hisler
Gamlı Baykuş

Velhasıl Anti-Pollyanna iseniz Pollyanna’dan daha akıllıca işler yapmayı beklemeyiniz. Bir aşırılığın tam tersi de en az onun kadar aşırıdır.

“Mutluluk paylaştıkça çoğalan yegâne şey.”

“Paylaşılmayan mutluluğa mutluluk demek zordur; onun tadı yoktur.” demiş Charlotte Brontë. Canım benim, ne güzel demiş.

Ancak coşku ve mutluluğu başkalarına bulaştırarak paylaşmak için herhalde insanda biraz genişçe bir görüş ve anlayış olması gerekir. Çevremizin halinden bihaber vaziyette coşku patlamaları yaşarsak onlarla aramıza bir uçurum açmaktan öteye gidemeyiz. Hayata bizimle aynı gaye ile bakmadıkları için onlara gücenemeyiz de.

Coşku Tarifi - Tarifli Hisler
Tıklayınız! 

Küçük bir tebessümle başlamak… 

Sürekli somurtan birine bırakın coşku bulaştırmayı ona tebessüm ettiğinizde dahi alerjik tepkiye yol açmanız muhtemeldir. Yine de çoğu insan tebessümünüze tebessümle karşılık verme inceliğini gösterir. Siz bir adım atınız, muhakkak bir adımın da karşıdan geldiğini göreceksiniz. Geri kalanı zaman halleder.

Mutfağınızdan coşkuyu eksik etmeyiniz. Kutlanmaya değer şeyler olduğunu fark edenler ve sizin gibi bir hayat gayesi olanlar ondan tatmaya gelecektir.

Afiyet ve sıhhatle kalınız efendim.

**

Çılgın Teyzeniz Paluze Pekmez Facebook ve Twitter’da da sizlerle!  

23 Ekim 2013 Çarşamba

ON ADIMDA BABA OLMAK

Baba olmak için gün mü sayıyorsunuz? “Yarın bir gün çocuğun olursa anlarsın” cümlesindeki yarına pek az mı kaldı? Başınıza ne iş açtığınızı tam kestiremiyor musunuz? Paluze Ablanız tam size göre bir tarif hazırladı.

Buyurunuz, minik yavrunuz dünyaya geldikten sonra uygulamaya başlayabileceğiniz 10 Adımda Baba Olmak tarifine…

1. Hayatınızdan uykuyu çıkarınız. 

Bu konuda söylenecekler bu kadar.

Uykusuzluk - Tarifli Hisler

2. Sevdiceğinize “Bugün yine çok güzelsin.” deyiniz.  

Elzemdir. Bu ve benzeri komplimanları bilhassa doğumdan sonraki ilk aylarda bol keseden kullanınız.

Anne ve bebek

Yeni anne, doğum öncesi ve esnasında düşmanınız için temenni etmeyeceğiniz bazı fenalıklar tecrübe etti ve dahası da onu beklemekte. Ona alan tanıyınız ve güzel olduğunu söyleyiniz. Ona her Allah’ın günü güzel olduğunu söyleyiniz, hasta yataklara düşüp Şirine peruğu takmış bir Gargamel’e dönse dahi… Bir an gelip de size yalan söylediğinizi haykırabilir. Böyle bir azarla yılmayınız, üstüne bir de ona çiçek falan alınız. Böyle yapmanız onu sihirli bir değnek değmiş gibi iyi eder mi? Hayır, daha iyi hissetmesi zamana bağlı olduğu kadar sadece kendisinin kudretindedir. Yine de en azından bu süre zarfında sicilinizi temiz tutmuş olursunuz.

3. Erken kalkmayı sevmemek mi? O neymiş öyle? 

Belki de baba olmadan evvel geç saatlere kadar oturmayı ve tatil günlerinizi öğlene dek uyuyarak harcamayı severdiniz. Artık öğlene dek yatakta kalacağınız tek gün ağır bir gribe tutulduğunuz gündür. Böyle bir fırsatı ele geçirirseniz antibiyotiğe dirençli hastalığınızın her anının tadını iyice çıkardığınızdan emin olunuz.

Aslen bu kulağa geldiği kadar kötü değildir. Artık saatler öğleni gösterene dek eski halinizle bir haftada halledemeyeceğiniz işlerin hakkından gelecek kudrette olacaksınız. Öğlene kadar geçen beş saatte neredeyse bütün gündelik vazifelerinizi tamamlamak ve üstüne uyku vaktine 10 saatiniz kaldığını görmek size kendinizi bir süper kahraman gibi hissettirecektir.

Süper Kahraman Hacıyatmazlar
Hacıyatmaz moduna geçmiş ebeveynler

Gece geç saatlere dek hoplayıp zıplamalara veda ediniz ve sabahın köründe enteresan çizgi filmler izlemekle merhabalaşınız.

4. Dört gözle bekleyiniz.

Her babanın, ister bir kral olsun ister bir sade vatandaş, hayatında sevinçten gözlerini yaşartacak bazı özel anlar vardır: çocuğunuzun ilk adımlarını atması, size ilk baba deyişi, okula başlayışı… Bu gibi kilometre taşları elbette çok mühimdir ne var ki hayatınız üzerinde pek de büyük bir etkileri olmaz. Sizin esas iple çekeceğiniz anlar herhalde daha ziyade şunlar olacaktır:

Çocuğunuzun kendi kendine üst baş değiştirmeyi öğrendiği gün... (Donunu pantolonun altına giydi!)

Çocuğunuzun size Caillou’dan biraz sıkıldığını ve başka bir şey izlemek istediğini söylediği gün... (Bugün bayram ilan edile!)

Çocuğunuzun yemeğini insan gibi yiyebildiği gün... (Çilem doldu mu?)

Bu ve bunun gibi daha nice zafer dolu anlar sizleri beklemektedir. Her birinin tadını çıkarınız.

Biberon ve Baba


5. Sevdiceğinizin her zamanki kadar cazibeli olduğunu fark ediniz.

Sevdiceğiniz anne oldu diye sizin de anneniz olmuş değildir. Eskiden ne çılgınlıklar ne hoşluklar yapıyorsanız aynen devam ediniz. Evet, tahmin ediyoruz ki onunla bol bol bebeğinizin bezine bombaladığı şeyler hakkında konuşmaktasınız. Bombaların azalması veya renklerinde şüphe çeken değişimler akşam sohbetlerinizin ana maddelerinden biri oldu. Gelgelelim, yavrunuzun o gün pek çok ve kıvamlı pislediğini anlatmasıyla tarifsiz bir gururu paylaştığınız şu kadına bir bakınız. Sizce de o, gönlünüzü çalan kadının ta kendisi değil mi?

6. Voltranı oluşturunuz.

Bir baba atasözü der ki: “Harçlığını hesabına yatırdım çocuğum.”

Devir değişiyor, nesiller geliyor geçiyor ama babaların eve ekmek getirmekten sorumlu olan esas kişi olduklarına dair anlayış değişmiyor. Yurdumuzda baba evin direği olarak görüldüğünden siz de muhtemelen ailenizin bütün maddi yükünü omuzlamaya kalkacaksınız. Bunu yaparken evladınızdan ayrı da düşebilirsiniz. Ailenizin şartlarını bilemem, yine de mümkün olan her konuda bir anne-baba işbirliği kurmanızı tavsiye ederim.

Boksör Bebek


“Bu çocuğa hep sen yüz verdin!” gibi suçlamalar sadece ikinizin de ebeveyn otoritesini zedeler. Çocuğunuza kural koyarken anası ile voltranı oluşturmak, çocuktan beraberce sorumlu olmak ise hem sizin hem de minik canavarın hayatını kolaylaştırır. Pazar günleri çocuğunuzu omuzlarda taşıyıp şımartarak vicdanınızı rahatlatıyor olabilirsiniz. Öte yandan pazartesi günü bazı konularda ona hayır demek sadece eşinize kalıyorsa annenin “kötü adam” rolünü almasına izin veriyorsunuz demektir. Eşinizin de eli armut toplamıyor ya, pekâlâ günü gelince sizi bir tehdit unsuru olarak kullanabilir ve “Akşam baban gelsin, sen görürsün gününü.” hamlesini yapabilir. Reva mı bu? Topu birbirinize atacaksanız en azından birer takım oyuncusu şuuruyla atınız. Çocukların ne yaptığını bilen yetişkinlere ihtiyacı vardır.

7. Zahmet etmeyiniz. 

Çocuğunuz yürümeyi öğrendikten asi bir ergen olmaya dek geçen yıllar boyunca kusursuz bir getir götür elemanıdır.

Terliklerinizi içeride mi unuttunuz? Çocuk getirir. Masada peçete mi yok? Çocuk getirir. Mutfaktaki çerez aklınıza takılıyor ama maçı kaçırmak istemiyor musunuz? Çocuk getirir. Çocuklar konuşmayı dahi tam sökmeden evvel büyüklerine bir şeyler getirmeyi öğrenirler.

Aşırı kafein
Çocuk getirir yahu!

8. Ruhsatınızı kötüye kullanmayınız. 

Toplumumuzda baba olanlara gözle görünmez bir ruhsat verilir. Anlaşılan o ki artık istediğiniz anlarda gaz çıkarmakta ve evlatlarınıza laf sokmakta hürsünüz. O halde, bazı sözlerin çift saltolu uçan tekmelerden çok acıtabileceğini hatırınızdan çıkarmayınız, size verilmiş gücü istismar etmeyiniz.

Eşşoleşek


9. Kabul ediniz. 

Müzik zevkinizi rafine etmeniz yıllar mı sürdü? Yavrunuzun çocukluğunun büyük kısmı boyunca dinlenesi bulduğu tek şarkının “Pepe ile Şila Kürekleri Çekiyor” olacağına karar vermesi pek zamanını almayabilir. Evde olsun arabada olsun, çocuk şarkılarının sevimli nameleri eşliğinde omuz titreterek yaşamak fikrine kendinizi alıştırınız. (Bunun bir de ergenliği var.)

Bir inek buzağısını yalıyormuşçasına tertemiz tuttuğunuz arabanızın eskisi kadar temiz olmayabileceği fikrine kendinizi alıştırınız. Hele ki yavrunuz katı gıda tüketmeye bir başlasın.

Babalar ve arabaları
Arabamın temiz olduğu günlerden bir hatıra...

Bazı arkadaşlarınızın kayıplara karışacağını peşinen kabul ediniz. Evet, çocuk sahibi oldunuz diye eve kapanacak değilsiniz. Sadece dışarıda geçirdiğiniz saatler ve eğlenceleriniz değişecektir. Bazı günlerinizi yavrunuzla prensesçilik oynayarak ve birbirinize top atıp tutarak geçirdiğinizde elbette çocuksuz arkadaşlarınız kendi yaşlarına daha uygun faaliyetleri tercih ederek sizden uzaklaşacaktır. Üzülmeyiniz. Öyle yorgun hissedeceksiniz ki evladınız liseyi bitirene dek bu arkadaşlarınızın eksikliğini duymayacaksınız bile.

10. “Mükemmel baba yoktur, çocuğunun yanında olan baba vardır.” 

Baba oldunuz diye çocukluğunuzda babanızdan çektiğiniz her şeyi yavrunuz sayesinde telafi etmeye kalkmayınız. Babanızın hayranlık verici her özelliğini çocuğunuza tecrübe ettirmek için de didinmeyiniz. Böyle şeyler çocuğa taşıyabileceğinden fazla yük yükler. Siz babasınız ama babanız değilsiniz. Ayrıca mükemmel anne-baba diye bir şey yoktur. Ebeveynlik, hayatta kazanmanın mümkün olmadığı oyunlardan biridir derler. Hatalar yapmaktan, bilmeden kötü örnek teşkil etmekten ya da gün gelip ergenliğe giren evladınızı utandırmaktan yüzde yüz kaçınmanız imkânsızdır. Ama onun yanında olmak için çabalamanız gayet mümkündür.

Baba ve çocuk

Yanında olunuz.

Varlığınızı hissettiriniz.

Özen gösteriniz.

Ailecek pikniğe gidip mangalı yakamadığınızda babanız gibi olamadığınızı (ya da tıpkı babanız gibi olduğunuzu) düşünüp gıcık olmak yerine hayatınızda daha mühim şeyler olduğunu hatırlayınız.

Evet, yakında baba olacaksınız… 

Babaların Kardeşliği Birliği’ne (BKB) üye olmayı unutmayınız.

Böyle bir birlik tabi ki yok ama olsa iyiydi. Belki o zaman şu stresli bekleyişiniz içinde yapayalnız hissetmezdiniz. Herkes tüm alakayı anneye gösterirken kenarda köşede kimseye çaktırmadan endişe etmezdiniz. Kederlenmeyiniz. Yaşadığınız bu gerilim yüklü gizem pek yakında büyük ölçüde çözülecektir.

Üçüzler

Her ne kadar bu blogun ismi Tarifli Hisler olsa da takdir edersiniz ki Paluze Ablanız babalık hissiyatını tam olarak tarif etmekten acizdir. Artık yeni doğan bebeğinizin (veya bebeklerinizin) gözlerine bakıp da o eski adam olmadığınızı anladığınız anda yaşadıklarınızı siz bizlere tarif edersiniz. Ayrıca bildiklerinizi başka babalarla paylaşarak hayallerinizdeki BKB dayanışması için ilk adımı da atabilirsiniz!

Afiyet ve sıhhatle kalınız efendim.

**

Çılgın Teyzeniz Paluze Pekmez Facebook ve Twitter’da da sizlerle!  


21 Ekim 2013 Pazartesi

EVDE KALDIM BOHÇASI NASIL HAZIRLANIR VE NASIL İMHA EDİLİR?

     Evlenmemiş olmanız falancalara dert mi oldu? Sizi pek tanımayan insanlar dahi bekârlığınız üzerinde söz söyleme hakkını kendinde buluyor mu? Sık sık gittiğiniz arkadaş düğünlerinde işittiğiniz “darısı başına” temennisindeki tonun değiştiğini mi işitmektesiniz? O halde elimde tam size göre bir tarif var.

     Efendim malumunuz, toplumumuzda evlenmesinin geciktiği farz edilen kadınlara çirkin bir tabirle "evde kalmış", "kız kurusu" gibi isimler takılmaktadır. Enteresandır ki aynı şartlardaki bir erkeğe "müzmin bekâr" denir. Sene olmuş 2013, bilim dünyası hücreleri yeniden programlamakta, Mars’ta su bulunmuş, küresel iklim değişiklikleri zuhur etmekte, ne olmuş efendim… Günlük hayatlarımızda pek az gelişme ve değişim meydana gelmektedir.

     Evde kalmış sayılmanın belli bir kıstası yoktur. Yaşadığınız bölgeye ve kültüre göre belli bir yaşta evlenmeniz yönündeki kuvvetli telkinler başlar. Erkekler çoğunlukla müzmin bekâr sıfatı ile paçayı kurtardıklarından tarifimizi bekâr kadınlara göre hazırladım. Erkek okurlarım kusura bakmayınız.

Komik Yemek - Tarifli Hisler


     "Evde Kaldım Bohçası" denen fena ve zehirleyici böreğin malzemeleri biz kadınları kuşatan cehalet dolu zanlardan ve yapmacık ideallerden oluşmaktadır. Buyurun bakalım, nelermiş onlar:

İç malzemeleri: 

1) "Sen bu çeneyle zor koca bulursun."

     İşte temin etmekte hiç güçlük çekmeyeceğiniz bir malzeme!

     Size evde kaldığınızı söyleyen zihniyet, bir erkeğin kendi zekâsına ve otoritesine meydan okuma ihtimali olan şahsiyetli bir kadını asla “almayacağını” söyleyen zihniyettir aynı zamanda.  Boş bir sayfa gibi olmazsanız erkeği ürküteceğiniz,  er ya da geç erkeklik gururunu çiğneyeceğiniz kabul edilir.  Temel vazifenizin kocanıza tebessüm etmek ve hak vermek olduğunu düşünmüyorsanız sizi ikna etmek için kolları sıvayacak kişi bol bulunur. Evlilik çağınızın geldiğini dilinizin uzamasından anlamış bulunmaktadırlar ve siz şahsiyetinizi iyice dışa vurmadan evlenmenizi arzu ederler. Bu zannı suyunu çekene, zift gibi yapış yapış olana dek orta hararette kavurunuz. Güçlü fikirler varsa iyice ölmeli, ses kesilmelidir.

Megafonlu Kadın
Sesim geliyor mu? 

2) "Armudun sapı, üzümün çöpü derken evde kalacaksın."

     İşte size tipinize nazaran fazla seçici olduğunuzu ve kendinize göre bir eş istemeye layık olmadığınızı söyleyen cahilce zan. Aynı zamanda sizin takıntılı ve sığ bir insan olduğunuzu ima eder.  Bu zannı da armut sapları, üzüm çöpleri, panik halinde acil koca olarak kabul edilebilecek insanların isimleri ile beraber tencerenize atarak kavurmaya devam ediniz. İçlerinden herhangi biri ile sahiden evlenecek olursanız o evliliğin ömrünün pek de uzun olmayacağı malumunuz.

Vintage Çift - Tarifli Hisler

3) "Bu güzellik sende kalmaz."

     Sahiden bunu da söylerler mi? Evet söylerler ve daha başka benzerlerini de… Gönül eğlendirmeyi bırakmanızı, kadınların erkeklerden daha duygusal olduğunu ve daha kolay bağlandığını, böylece flört ettiği erkek tarafından raf ömrü boyunca kullanıldığını, buna son vermenin tek yolunun ise "kurumadan" evlenmek olduğunu söylerler. Bu zan sizin fazla "oynak" olduğunuzu ima eden ve durulmazsanız tasvip edilmeyeceğiniz hususunda sizi ikaz eden zandır. Büyük halanız için el ele tutuşmak bile oynaklık sayılırken, mürüvvetinizi bekleyen evli bir arkadaşınız için hanım hanımcıklığınızı bozan şey sevgilinizle birlikte yaşamak olabilir. Kişiye göre değişir. Bu kategoriden seçtiğiniz zanlar ile tenceredeki kavurmanızı baharatlayınız ve kapağını kapatarak pis kokular ortalığı sarana dek pişmeye bırakınız.

     İç malzemeleriniz hazır.

Flört Tarifli Hisler
- Adım Bond, James Bond.
- Ben de evlenilecek kız. Tam evlenilecek kız! 

Dış malzemeleri: 

1) "Erkektir, yapar."

     "O doğa sporları yaparken çekilmiş albümler dolusu resimlerimi ciddiye alma, tam bir ev kuşuyum."

     "Ay tabi ki ikinizin resmini hala profil fotosu olarak kullanan eski sevgilinle sık sık görüşebilirsin. Hiç rahatsız olmuyorum."

     "Tabi ki senin kariyerin benimkinden önce gelir."

     Evlenmek uğruna müstakbel kocaya bazı yalanlar söylemek nedense mubah sayılmaktadır. Mesele kadının dürüst ve kendisi gibi olması değil, "tam evlenilecek kız" denen o pek tanımlanamamış ideale uygun olmasıdır. Erkeklerin ise daha geniş bir varoluş alanı bulunmaktadır elbette. Çift olmaya uygunsuz hareketleri, evlenmeye hazır olmadıklarını açıkça belli eden halleri "Erkektir, yapar" sözü ile akraba kalite standartlarına uygun hale getirir. Bunun için bir erkeğin maddi rüşdünü ispatlamış bir damat adayı olması yeterlidir. Sevgi, yakınlık ve kabullenmenin sağlam temelli bir evlilikle pek ilgisi yokmuş gibi yapılır. Arzu edilen "tam evlenilecek kız"ın "hali vakti yerinde adam" ile buluştuğu tablodur.

    Tarifimizin bu basamağında bir adet evlenilecek kız idealini temiz bir mutfak masası üzerine seriniz. Bu ideale uymayan özelliklerinizi yalanlar ile beraberce çırparak homojen bir karışım elde ediniz. Bu karışımı idealin her tarafına güzelce yedirerek sürünüz.

Evlilik - Tarifli Hisler

2) "Bencilsin."

     Evlenmiş bazı tanıdıklarınızın bunu "başarmak" için hayallerinden ve ümitlerinden vazgeçtiklerini, henüz hazır değilken bir eş ve üstelik annelik rolüne soyunduklarını görmüş olmalısınız. Onlar mutsuzmuş, bazısı çocuklarına fiziksel ve sözel olarak kötü davranıyormuş, hayatlarında huzur kalmamışmış, bunlar mühim değildir. Onlar iyi kötü bir yuva kurmuş siz ise halen kendinizlesiniz. Birinin karısı olmaktansa kendi ideallerinizin peşinden koşmanız bencilliğinizden(!) başka neyle açıklayacaklar ki?

     İnsanın bir ihtiyacı da potansiyelini iyi kullanarak bir kişisel tatmin elde etmektir. Size evde kaldığınızı/ kalacağınızı söyleyen zihniyet bu ihtiyacı karşılamanın esas yolunun iyi bir koca bulmak olduğunu söyler. İster doktor olun ister barış elçisi, hakiki potansiyeliniz geleceğin eşi ve annesi olmaktan ibaretmiş gibi davranır. Evlenirseniz kendi işlerinize düşkünlüğünüzü bırakacağınızı umar. Hâlbuki evlilik ve anneliğin insanın kendini hiçe saymasını gerektirmediğini sayısız kadın bizlere ispatlamıştır.

     Tarifimiz gereği biz bu zannı da kullanacağız.

     Hayatta evlenmek dışındaki tüm amaçlarınızı yoğun bir basınca maruz bırakarak yağını suyunu çıkarınız. Böylece potansiyelinizi birinin eşi olmaya indirgemiş olacaksınız.

     Evlenilecek kız idealini kenarlarından katlayarak bir kare haline getiriniz. Her katlama işleminden evvel onu indirgenmiş potansiyeliniz ile yağlayıp yumuşatmayı ihmal etmeyiniz.

Eski Reklamlar

3) "Beklentilerin fazla yüksek."

     Bu cümle beklentilerin için yeterince iyi değilsin, hiçbir zaman da olamazsın demenin kibarcasıdır. Hayatınızda evlenmenin önceliğiniz olması yetmez. Bir de evlilikten fazla bir şey beklemeyerek ayakları iyice yere basmanız talep edilir.

    Masaya serip şekil verdiğiniz evlenilecek kız idealinin içini az evvel kavurduğunuz ve aşağılık kompleksi bakımından zengin iç malzeme ile doldurunuz. İdeali köşelerinden bir bohça gibi katlayarak üstünü düşük beklentilerle cıvayınız.

     Bohçanızı fırına vererek yüksek hararette pişiriniz. İyice şişip size fena fena bakmaya başladıysa hazır demektir.

Kötü Kalpli Bohça Böreği


Börekle yüz yüze… 

     Pişen bohça böreğini tabağa alınız. Tipine şöyle bir bakınız.

     Yahu siz hiç yer misiniz bunları? Siz hayatta sayısız tercihi olduğundan haberdar, yapabildiklerinin farkında, güçlü ve şahsiyetli bir insansınız. Kendi hayalleri, ümitleri, tecrübeleri olan bir bireysiniz. “Evde kalmak” tabiri ise onu meydana getiren bütün zanlarla beraber sizin hür bir birey olduğunuzu inkar eden bir zihniyetin eseridir.

    O halde iyisi mi biz gelelim tarifimizin esas basamağına...

Evde Kaldım Bohçası nasıl imha edilir?

    İşin en basit adımı budur. Atınız çöpe gitsin! Hiç kimsenin hiçbir zaman ihtiyaç duymayacağı bir şeyin yeri orasıdır.


Oooo!

Neden evlenmiyor, neden? 

     Günümüzde bir insanın evlenmemiş olması için illa sebebe ihtiyacımız varsa inanıyorum ki bu onun kimsenin almadığı bir köşe minderi olması değildir. Şöyle düşünelim, neler olabilir bir insanın evlenmemiş olmasının sebepleri?

     1) Evlenmek istememektedir. Evliliğe inanmıyordur misal.

     2) Henüz gönlüne göre birini bulmamıştır.

     3) Ona göre henüz erkendir.

     4) Eşcinseldir ve devlet ona bu hakkı vermemektedir.

     5) Hiç düşünmemiştir. O derece umurunda değildir yani.

     6) Kredi borcu, işsizlik, tayini çıkmayan bir memur olmak ve benzeri sebeplerden belini doğrultamaz.    

     Bu listeyi uzatabiliriz. Ancak neden evlenmemiş sorusunun herhalde en güzel cevabı şudur:

     Çünkü evlenmemiştir. Yani bize ne? Hayatı hafif tutmak için bundan iyi bir cevap olabilir mi?


Peki, kimlere evde kaldı denir?

     Yağmurlu bir hafta sonunda dışarıda gezmek yerine evde film izlemeyi tercih eden bir arkadaşımız…

     Bize akraba gezmesine gelmiş ailenin onlara katılmamış, evde ders çalışan çocuğu…

Bir evde kalma sebebi olarak yağmur
Evde kalmak için mükemmel bir gün!
   
     Grip olduğu için işe gelememiş bir meslektaşımız…

     Tatile giderken ev anahtarımızı bıraktığımız bir komşumuza emanet edilen kedicik…

     Onlardan söz ederken evde kaldı denmez de ne denir sevgili okurlar?


Afiyet ve sıhhatle kalınız efendim.

**

Çılgın Teyzeniz Paluze Pekmez Facebook ve Twitter’da da sizlerle!  


16 Ekim 2013 Çarşamba

BAYRAM MÖNÜSÜ – KLASİK YAŞLI AKRABA SORULARI

Efendim bayram günlerini idrak etmekteyiz. Aylardır görmediğiniz akrabalarınızdan elinizi öpmek için gelenler vardır muhakkak. Misafirlerinizin çoğu ile onların bir büyüğü olmanız dışında hiçbir alakanız olmadığını pekâlâ bilmektesiniz. Sağ olsunlar, sizi saymışlar ve gelmişler. Ancak onlarla ne hakkında sohbet edeceksiniz?

Klasik Yaşlı Akraba Soruları - Tarifli Hisler
Beni hatırladın mı bakim?

İşte çaylar dolduruldu, hüpürdetiliyor. Kolonya, şeker ikram edildi ve şeker ambalajları ellerde hışırdatılıyor. Bayramlaşmaya bayramlaştınız, hal hatırlaştınız ancak o konuşmalar pek çabuk sona erdi ve artık kimseden çıt çıkmıyor. Herhalde böyle bir anda sessizliği bozmak da size düşüyor.

Şeytan diyor ki iki dakika ara ile karşındaki misafir çocuğuna “Sen kimin oğlusun?” diye sor. Herhalde teyze bunadı diye düşünsünler de salonu bir heyecan dalgası sarsın. Ancak bunu yapacak kadar oyunbaz değilsiniz. O halde buyurunuz, bu suskunluğa ilaç gibi gelecek klasik yaşlı akraba sorularından arzu ettiğimizi seçelim. Evvelden hazırlık yapma imkânınız varsa bu sorulardan beğendiklerimizi ikişer lokumla beraber mendillere pay edelim, ağzımız tatlansın.

Klasik Yaşlı Akraba Soruları - Tarifli Hisler
Soru da mı sormayalım ayol?


BAYRAM MÖNÜSÜ: 

Klasik Yaşlı Akraba Soruları - Tarifli Hisler


ÇOCUKLAR: 

Evinize gelen çocukların adam olma becerilerini sorgulayınız. 

Beni hatırladın mı? 
Okulda derslerin iyi mi? 
Kaça gidiyorsun?
Okumayı söktün mü?
Takdir teşekkür aldın mı?
Büyüyünce ne olacaksın?
İngilizceyi söktün mü?

**

GENÇLER: 

Liseli ve üniversiteli gençlerin yakında girecekleri yetişkinler hayat yarışına uygunluklarını sorgulayınız.  Okulu bitince doktor çıkacak olanlara ayaküstü muayene olunuz. 

Sevgilin var mı bakim? 
Üniversiteyi kazandın mı? 
Okuluna alıştın mı?
2 yıllık mı 4 yıllık mı?
Okul bitince ne çıkacaksın?
Okulun bitmesine ne kaldı?
O küpe ne öyle?
O kolundaki ne öyle?
O saçlar ne öyle? 

**

MEZUNLAR:

Mezun olup hayat yarışına katılmış olan gençlere saatin tiktak ilerlediğini hatırlatınız. 

Ne zaman evleneceksin?
Neden evlenmiyorsun? 
Sevgilin vardı, ne oldu?
Bir işe girebildin mi?
Ne kadar maaş alıyorsun? 
Askerlik ne zaman?

**

YENİ EVLİLER: 

Yeni evlileri koşullarını gözetmeksizin geleneksel aile yapısına, çocuk ve mal sahibi olmaya davet ediniz. 

Yeni evine alıştın mı?
Yemek yapıyor musun? 
Çocuk var mı? Niye yok?
Müdür oldun mu?
Ev aldınız mı?
Araba aldınız mı?

**

EBEVEYNLER:

Çocuklu ailelerin “elalem ne der” telini titretecek soruları tercih ediniz. 

Sizin mahkeme ne oldu? 
Arabanız çalınmıştı, bulundu mu?
Oğlan sünnet oldu mu?
Büyük kız sözlendi mi?

**

BONUS: 

Aile bağlarını çılgınca kuvvetlendirmek için ilk adımı atınız. 

Amcaoğlunun baldızının dünürünün bacanağının torunu iş arıyormuş. 
Sizin şirkete aldırıverir misin? 

**
Klasik Yaşlı Akraba Soruları - Tarifli Hisler
Hih hih hihhiii...

İşte böyleee...

Sizce de pek derli toplu olmamış mı? İnşallah memnun kalırsınız.

Hepinizin bayramını kutlar, büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öperim.

Afiyet ve sıhhatle kalınız efendim.

**

Çılgın Teyzeniz Paluze Pekmez Facebook ve Twitter’da da sizlerle!  

14 Ekim 2013 Pazartesi

BİR BAYRAM ŞEKERİ OLARAK KIRILGANLIK

     İnsanlardan size sevgiyi anlatmalarını isteyiniz. Sözün çok yerinde kalp kırıklıklarını anlatmaları muhtemeldir.

     İnsanlara kabul görmeyi sorunuz, bundan mahrum bırakıldıkları acı tecrübelerden dem vurabilirler.

     Çünkü onlara bağ kurmak üzerine bir soru yönelttiniz.

     Şayet bir insanın sevdikleri ile bağlarının nasıl koptuğuna dair hikâyeler dinlemeye hazır değilseniz ona böyle bir soru yöneltmeyiniz.

     Bağ kurmak… Herhalde hayatımızın en önemli maksat ve manalarından biridir. Bizi öyle meşgul eder ve başaramazsak öyle yaralar ki…

     Bugün sizlere bağ kurmak için ihtiyaç duyduğumuz bazı hallerin ve hislerin nasıl da göründükleri gibi olmadıklarından bahsedeceğim. Bunların içinde en kıymetlisi herhalde kırılganlık.

Arka Pencere Filmi


     Evet, kırılganlığın kulağa pek kötü gelen bir ismi var. Peki ya içinde bir güzellik saklıysa?

Kırılganlık türlerinden ilki…

     Kırılganlığın iki türlüsü bulunur. Bunlardan birincisi ıstırap verici bir kırılganlıktır. Hazırlaması fevkalade kolaydır. Ancak bu cins kırılganlığın bizi kendimizi korumaya teşvik etmekten başka hiçbir faydası yoktur. Dolayısıyla izninizle ben bu kırılganlığı kıytırık sıfatı ile tanımlayacağım.

     Kıytırık kırılganlığın malzemeleri korku ve utançtır.

Bir takım utanma hisleri… 

     Utancın pek çok halleri bulunur. Yanakları pembeleştiren tatlı bir mahcubiyet, prensipli bir hayâ, kıvrandıran bir sıkılganlık… Utanç hepimizin tattığı bir histir. Şayet insan utanç hissetmekten tamamen mahrumsa çevresi ile hissi bağlar kurmak kabiliyetinden de mahrumdur. Yani utanca tamamen fena bir şey gözüyle bakamayız.

Utangaç Teyze


     Ancak kıytırık kırılganlık için ihtiyaç duyduğumuz utanç tüm bu haller içinden sadece bir tanesidir: Sindiren bir utanç. Böylesi bir utanç “İnsanlarla ve hayatla bağlarımızın kopması korkusu” ile büyür ve yerleşir.

     “Bendeki falanca şeyi başkaları görür ve bilirse değerim düşer mi? Herkes bana sırtını mı döner? Kendimi olduğumdan başka türlü mü göstermeliyim? Ben sevilmeye layık değil miyim?” 

     Bu korku burun kıvırılacak bir vesvese, bir kuruntu gibi görünebilir. Ancak tabiidir, yeri sırasında gümbür gümbürdür ve hepimizde mevcuttur.

Kıytırık Kırılganlık Tarifi: 

     Doğrusu herhangi bir tarif için sindiren bir utançla uğraşmaktan hiç hazzetmeyiz. Ne kadar utangaç bir şahsiyetsek bundan o kadar imtina ederiz. Neden mi?  Çünkü bu utanca yakından baktığımız vakit bize “Sen yeterli değilsin!” der.

Gibson Kızları 1948 Vogue
"Sen yeterli değilsin!"
"Ne dedin ne dedin?"
"Yok bir şey..."

     Bu öyle incitici bir laftır ki tüm tadımız kaçar.

     Böylesi bir utanç, yeterli olmama korkusu ile mayalanarak insanda eziyet veren bir kırılganlık meydana gelmesine sebep verir. Neticede kendimizi korumak için etrafımıza duvarlar örer, hatta dağlar dikeriz. İşte kıytırık kırılganlığın bünyemize biricik faydalı tesiri budur. Bizi kendimizi esirgemeye teşvik eder.

     Peki ama o çokça kıymet verdiğimiz insanı bağları bunca duvarlar ve sıra sıra dağlar ardından kurabilir miyiz? Bu pek mümkün görünmemektedir. Zira birileriyle bağ kurabilmek için kendimizi ayan beyan görünür kılmamız icap eder.

Başka türden bir kırılganlık: 

     Geldik diğer türdeki kırılganlığa. Bunu hazırlamak ilkinin aksine bayağı zahmetlidir. Ancak sevgi ve aidiyet hislerine doymamızı sağlayacak faydalara sahiptir. İzninizle ben bu kırılganlığa “Yürekli Kırılganlık” diyeceğim.

Kırık Kalp


Candan insanlar…

     Bazı insanlar değerli oldukları hususunda bir gönül eminliğine sahiptirler, dolayısıyla da sevgi ve aidiyet hislerine. Böyle insanlara “CANDAN” deriz. Çevreleri ile fevkalade kolaylıkla bağ kurarlar.

     Bir kısım insan ise kendilerine bir değer atfetmek için çırpınır dururlar ve daima gayretlerinin kâfi gelip gelmediğini sorgularlar.

     Candan insanların bu kısım insanlardan farkı herkesten daha değerli olmaları değil, daima haklı ve mükemmel olduklarını zannetmeleri değil, sevilmeye DEĞER olduklarına İNANMALARIDIR.

     O halde diyebiliriz ki bizi bağ kurmaktan alıkoyan şey, buna layık olmadığımız korkusudur.

     Peki, candan insanlar bağ kurmalarını kolaylaştıran değerlilik hislerine nasıl erişirler?

  1. Yüreklerini ortaya koyarlar: Candan olmak yürek ister. Kusurlu olmaya cesareti olan insan pekâlâ candan olabilir. 
  2. Yüreklerini şefkat ve nezaketle terbiye ederler: İnsan bu hisleri evvela kendisi ile baş başa iken tadar sonra başkalarına tattırır. Şefkat ve nezaket içeride yoksa, dışarı sunulanlar içinde sihirli bir şekilde meydana çıkmasını beklemeyiz. 
  3. Göründükleri gibi olana veya oldukları gibi görünene dek düşük hararette pişerler: Bu zor olan kısımdır. Candan insanlar, başka biri gibi olma mecburiyeti bünyelerinden buharlaşana dek pişerler.  Ve kim iseler o olmaya niyet ederler. 

     Bu adımlardan sonra candan insanların kırılganlığı ayrı bir kıvam kazanır. Kırılgan olduğumuz gerçeğini tamamen kabul ederler. İnanırlar ki bizi incinebilir yapan ne varsa çoğu zaman bizi güzel yapan da odur. Elbette kırgınlıklarından bir yaz tatilinden bahseder gibi gönül ferahlığı ile bahsetmezler. Ancak ıstırap verici de bulmazlar. Bilakis, lüzumlu bulurlar.

     Onlara hiçbir teminat verilmediği halde size el uzatabilirler.

     Kalbini açan ilk kişi olmaktan ürkmezler.

     Sevgiye emek verirler. Sonunda meyvesini alacakları belli olsun yahut olmasın.

Kristal küresine bakan bir falcı


     Yürekli bir kırılganlık ile yaşamak her iş için kehanette bulunmayı, hesap kitabı, teftiş ve hâkimiyeti belli bir kararda terk etmiş olmak demektir. Ne yazık ki pek çoklarımız için elle tutulmayan, gözle görülmeyen, ölçülemeyen bir şey aslında yok demektir. Hâlbuki hayat bir takım cetvellerle, terazilerle, kaşıkla, fincanla ölçülemeyecek kadar büyük ve şaşırtıcı olabilmektedir. Hayat sık sık hesaplarımızı boşa çıkarmaktadır. Çeşitli tariflerle dünyalarımıza tertipli bir mutfak havası verdiğim bu blogun aslen mizahi bir blog olması da bu sebepledir. Candan insanlar için hakikat, hayat karşısında kırılgan olduğumuz ve bunun korkulacak bir şey olmadığıdır.

Kırılganlıktan kurtulayım derken… 

     Kırılganlığın temelinde utanç, korkular ve değerli olmak için verilen bir mücadele olduğu yalan değildir.

     Ancak aynı zamanda kırılganlık coşkunun, üretkenliğin, aidiyetin, sevginin ve daha nice güzelliğin de doğduğu yerdir. Kırılgan olmak, kanlı canlı insan olmak demektir.

     Biz kıran ve kırılan bir dünyada yaşıyoruz. Buna rağmen pek çoğumuz kırılganlığı UYUŞTURURUZ. Ne yazık…

     UYUŞTURURUZ.

     Bol bol alışveriş yaparak… Bizi borca soksa dahi…

     Aşırıya kaçarak, misal aşırı yiyerek veya aşırı aç kalarak... Sıhhatimizi bozsa dahi…

     Müptela olarak… Sadece bir maddeye değil, kimi zaman da ekranlara, eşyalara…

     Başka yollar aramak yerine derhal sinir teskin edici ilaçlara sığınarak…

     Ve daha pek çok yoldan...

Renkli Haplar


     Oysa bilmeliyiz ki bir hissi uyuşturmak demek bütün hisleri uyuşturmak demektir. Ezici bir utançtan, acı hislerden imtina ediyor ve onların tadını almak istemiyor muyuz? Bunu başarırsak emin olunuz ki diğer tüm hisleri de eskisi kadar tadamaz hale geliriz. Kırılganlık için hissiz iken coşkuyu görünce aniden uyanıvereceğimizi nasıl umabiliriz?

Peki, hislerimizi uyuşturmak için başka neler yaparız?

     Kendimizi sadece maddelere ve nesnelere dadanarak uyuşturmayız. Aynı zamanda bir şeylerin idrak edilme biçimini de değiştirmeyi arzu ederiz. En çok da kesinliği muğlak olan şeyler kesinmiş gibi yaparak…

     Bunu kimi zaman inançlarımızı, kutsal değerleri alet ederek yaparız.

     “Ben haklıyım, sen haksızsın!” diyerek kestirip atarız.

Sansür ve Susturma

     Günlük hayattaki politikalarımıza bir bakınız. Korktukça kırılganlaşmakta, üstelik kırılganlaştıkça korkmaktayız. Bugünün dünyasında düzgün bir müzakere ve diyalog yok denecek kadar azdır. Kara çalma, kabahat bulma, sataşma ise bol bol vardır.

     Başkasında kabahat bulmak rahatlatıcıdır. İçimizdeki acıyı akıtır, sırtımızdaki yükü azaltır.

     Velhasıl yaptığımız iş kendimizi uyuşturmak ve güya mükemmelleştirmektir.

     Mükemmel kabul edilmeyi arzu ederiz. Başka biri gibi görünmek için saatlerimizi veririz.  Birisi mükemmelliğimizi sorguladığında savunmaya geçeriz.

Photoshop After Face
Sizce kusur nedir? 

 Üstelik aynı tutumu çocuklarımız üzerinde de gösteririz. O küçük yavrulara bakar ve “Ah,” deriz, “sen mükemmelsin. Ve benim senin daima böyle kalmanı sağlamam şart!”

     Hâlbuki kimse mükemmel değildir. Çocukların kendileri gibi olma hakkı vardır. Mükemmel falan değillerdir ancak tabi ki yaşama mücadelesine uygun vasıflarla dünyaya gelmişlerdir. Onlar oldukları gibi sevilmeye, bizim dünyamıza ait olmaya layıktır.

     Uyuştururuz ve –miş gibi yaparız.

     Bizim hareketlerimizin başkalarının üstünde hiçbir etkisi yokmuş gibi yaşar gideriz. Oysa her adımımızda farkında olsak da olmasak da ne hayatlara dokunuruz.

Biraz efkâr için bazı sorular: 

Photoshop Before and After 2
Sizce mükemmellik nedir? 
 
     Aslen kimsek kendimizi öylece görünür kılabilir miyiz? Sahiciliğimizle, gönülden ve bütün kırılganlığımızla?

     Uyuşmamış, hisseden bir kalple yaşayabilir miyiz?  Bir uçtan diğerine savrulmadan?

     Tereddütsüz sevebilir miyiz? Hesapların haksız yere bize dönmeyeceğinin hiçbir teminatı olmasa da…

     Gözümüzde her şeyi bir küçük kıyamete dönüştürmek ve parmağımızı doğrultacak bir günah keçisi aramak yerine takdir etmeye değer ne varsa onları arayabilir miyiz?

     “Ben yeterliyim” diyebilir miyiz? İnanarak?

     Belki bu kilidi açmamız ile beraber ağzımızdan kelimeler dökülüp taşmaya başlar ama bir ihtimal böylece başkalarını sahiden dinlemeye de başlarız, kim bilir?

     Siz ne dersiniz?

Afiyet ve sıhhatle kalınız efendim.


11 Ekim 2013 Cuma

AYRILIK MEKTUBU TARİFİ

Sevgiliniz Facebook’unu açık unutup gitti ve bu esnada ona Çıtırgül’den işveli bir mesaj mı geldi?

Az daha okuyunca ne dolaplar döndüğünü görmeniz güç olmadı mı?

Sevgiliniz alçak, beş para etmez, pişkin bir yalancı mıymış?

Retro Facebook
Vay çakal! 

Evvela sizin için üzgünüm. Ancak sevgilinize hakikaten acıyorum.  Çünkü bu gibi hallerde bir kadın muhakkak yüz kaplan kuvvetine erişir. Peki, kaplan kuvvetini damlasını bile israf etmeden kullanmak için ne yapmalı?

Tigra
 Kükresem yeter! 

Sizi temin ederim bir izahat almak maksadı ile sevgiliniz eve dönene dek beklemek, bir sonraki buluşmanıza dek pusu kurmak, onunla yüzleşip hesaplaşmak vakit kaybı olur. En güzeli kati bir ayrılık için hazırlıklara girişmektir.

Bu gibi hallerde müthiş bir aldatılan kadın öfkesi ile dolabilirsiniz. Sevgilinizin evinizde bulunan giysilerini makasla kırpmak, laptopunu parçalamak ve değerli eşyalarını kırıp dökmek için dayanılmaz bir arzu hissetmeniz tabiidir. Ancak hatırınızdan çıkarmayınız ki böylesi, onunla olan alakanızın bir bıçak gibi kesilmesine yardım etmez.

Öfkeli Bir Kadın
Dur bari şunu yırtayım! 

Kati bir şekilde ayrılmakta muvaffak olmanız için internetlerde gezer iken rast geldiğim fevkalade bir ayrılık mektubundan hareketle sizlere keyifli bir tarif sunmak isterim. Bu tarifin basamaklarını kendi ilişkinize uydurmakta hiç zahmet çekmeyeceğinizi tahmin ediyorum.  Aldatıldığını keşfettikten sonra ne yapacağını şaşıran bir dostunuza da tavsiye edebilirsiniz elbette.

Ayrılık Mektubu
Sevgili Beybiliboy...

Tarifi uygulamak için evvela sevgilinizin birkaç saat boyunca uzakta olacağından emin olunuz ve sonra bir ayrılık mektubu yazınız. Yeni neslin mektuplarla arasının pek iyi olmadığı aşikâr. Yine de zannımca bir ayrılığın en önemli malzemesi tesirli bir mektup kaleme almaktır. Ayrılık mektubunuzu şu adımları takip ederek yazabilirsiniz.

Birinci adım: 

Mektubunuzda sevgilinize foyasının meydana çıktığını haber veren cümleleri kurunuz.

Örn: Bil bakalım kim Facebook’unu açık unuttu ve ona Çıtırgül’den  bir mesaj geldiii?  


Başın sahiden dertte.
Evet! Sen!

İkinci adım: 

Sevgilinizi soğukkanlılığınızı koruduğunuza dair teskin ediniz.

Örn: Ancak merak etme, eşyalarını kırıp dökmeye kalkmadım.  (Buraya sevimli bir gülücük veya kalp eklemeniz de hoş olur.)

Üçüncü adım: 

Ayrılık için ne yaptığınızı sevgilinize izah ediniz. Ancak hiçbir savunma yazmayınız ve kendinizi meşru kılmak için gayret göstermeyiniz. Buna sahiden lüzum yoktur.

Örn: Sana kolaylık olsun diye bende kalan pılını pırtını topladım. 



Doldurulmuş Bir Bavul
Bence şahane oldu! 

Dördüncü adım: 

Geldik en mühim adıma… Ayrılığı hem sevgiliniz hem de kendiniz için keyifli hale getiriniz.

Belli ki sevgiliniz aranmayı çok seven bir şahsiyet.  Başka kızlar arıyor olmasından anlaşılmakta. Bu yüzden onun için zevkle oynayacağı bir eşya avı hazırlayabilirsiniz.

  • Topladığınız giysilerini ilk tanıştığınız yere bırakınız. 
  • Xbox 360, Playstation gibi bir oyun konsolu veya kıymetli koleksiyonları varsa ilk öpüştüğünüz yere bırakınız. 
  • Uğurlu futbol takımı atkısını ilk fotoğrafınızı çekildiğiniz yere bırakınız. 
  • Sizde laptop, harici hard disk gibi bir elektronik eşyası varsa ilk tutkulu yakınlaşmanızın yaşandığı yere bırakınız.
  • Kalan tüm ıvır zıvırını da - fotoğraflarınız dâhil - Çıtırgül’ün evine bırakınız. 
Bunları mektubunuzda listeleyiniz. Mekân konusunda teferruata girmeyiniz. “İlk tanıştığımız yer” gibi bir adres tarifini anlamakta marifet göstereceğini temenni ediniz.

Hazine Haritası
Hakiki bir macera!

Beşinci adım: 

Sevgilinize onun için hazırladığınız bu oyunda iyi eğlenceler ve başarılar dileyiniz. Siz eşyalarını saydığınız mekânlara bıraktığınızda sağlam olduklarını ancak eşyaların başka biri tarafından bulunma, alınma ve zedelenme ihtimali olduğunu ona hatırlatınız. Hızla ilerleyen saatin tiktakları bu eşya avını daha da heyecanlı kılacaktır.

Kumsalda bir laptop
İşte bir gömü! 

Sevgiliniz eşyalarının derdine düşüp o mekân senin bu mekân benim gezerken telefonda size laf yetiştirmeye ya da yalvararak gönlünüzü almaya kalkışamaz. Hatta muhtemelen o esnada canından bezecek, sizi bir daha asla rahatsız etmemeye güzelce ikna olacaktır. Neticede tek sitem etmek için nefesinizi yormadan ve ağız tadınızı bozmadan ayrılmakta muvaffak olursunuz.

Afiyet ve sıhhatle kalınız efendim!

**

Çılgın Teyzeniz Paluze Pekmez Facebook ve Twitter’da da sizlerle!  

9 Ekim 2013 Çarşamba

ROMANTİK KOMEDİ TARİFİ

“Sen âşık olmak istemiyorsun. Sen bir filmin içinde âşık olmak istiyorsun.” 
— Becky, Sleepless In Seattle (Sevginin Bağladıkları filminden) 

Başkalarının yapmış olduğu romantik komedilere ağzımızın suyunu akıtmaktan bıktınız mı? Keşke ben de beyaz perdede sunulan mükemmel romantizmi yaşasam, hayatımın aşkıyla film tadında unutulmaz anlara imza atsam mı diyorsunuz? Azıcık deli misiniz? O halde başrolünde kendinizin olacağı bir romantik komedi hazırlamak için tek ihtiyacınız Paluze Ablanızın sizler için derlediği bu tarifi okumak!

Başlamadan evvel ne için kolları sıvadığımıza kısaca bakalım…

Romantik komedi nedir? 

İnsanların aşka inancını tazelemek için yapılan bir takım enteresanlıklar bütününe romantik komedi denir. Romantik komedi, adı üstünde bir komedi olduğu için yeni tomurcuklanan sevdalara kapılan kişilerin romantik hoşluklarına ilaveten muhtelif çılgınlıklarını, yanlış anlamalarını, ihtilaflarını, kusurlarını da merkezine alarak bir ironi ve kahkaha malzemesi haline getirir.

Tipik bir romantik komedi, iki sevimli ve birbiri için yaratılmış gencin bir takım çetrefilli mâniler sebebiyle derhal mesut bir çift olamamalarını konu eder. Sınıf farkı, rıza göstermeyen aileler, eski sevgililer, derin korkular gibi mânileri aşan çiftimizin kavuşması ile hikâyemiz peri masallarına yaraşır mutlu bir sonla tamam olur.

Romantik Komedi Çifti
Fuzuli dramaya açım! 

Romantik komedi klişeleri: 

Romantik komedi oldukça eski bir türdür ve bazı tadına doyulmaz eserler bu türe mensuptur. Ne var ki pek çok film türü kendisini baştan keşfederek taze kalmak yoluna giderken romantik komedi türünün malzemelerinde yok denecek kadar az değişiklik meydana gelmiştir. Bu hal romantik komediyi klişeler bakımından gayet zengin kılar. Bayat ve kabak tadı veren malzemeler izleyiciler için üzücü olabilir ancak sizin için bir avantajdır. Zira bu sayede bir romantik komedinin malzemelerini kolayca temin edebilir ve onlara gözünüz kapalı hâkim olabilirsiniz! Böylece kendi romantik komedinizi hazır etmek için gereken tüm vasıflara sahip olmuş olacaksınız!

Romantik komedi nasıl hazırlanır? 

Romantik komedi hazırlamaya başlamadan evvel siz âşıkları kavuşmaktan neyin alıkoyduğunu güzelce tespit etmek gerekir. Aksi takdirde, daha film zamanıyla on beşinci dakikayı göremeden bir bakarsınız ki birinizin eline bir kahve tepsisi tutuşturulmuş, perdede “E çocuklar birbirini görmüş, beğenmiş, sevmiş. Bize de onların saadetinin mimarı olmak düşer!” diyen tonton babalar peyda olmuş. Ortada ise katiyen bir hikâye yok!

Şundan iyice emin olunuz ki mütemadiyen gönlünüze göre ilerleyen bir aşkta pek de anlatılır bir hadise olmaz. Peki, bu kötü müdür? Asla! Mühim olan bir aşk hikâyesi sahibi olmak değil aşkın ta kendisidir ve gerisi hikâyedir. Ancak sizin canınız illa ki romantik komedi çektiyse bünyenizde bir dikkat çekme, bir dramatiklik ihtiyacı ortaya çıkmış, rahat batmış demektir. Böyle bir durumda imrendiğiniz romantik komedi malzemelerini bir araya getirip harmanlayarak aşklı komikli hikâyenizi oluşturmanız icap eder.

Romantik komedinin malzemelerini öğrenmek için buraya tıklayınız. Arzunuza göre seçeceğiniz malzemeleri nasıl işleyeceğinizi öğrenmek içinse okumaya devam ediniz.

Malzemeleri işlerken nasıl bir sıra takip etmeli? 

Romantik komedi için zevkinize göre malzemeleri seçerken tarife komedi ile başlayıp romantizm ile bitireceğinizi hatırınızdan çıkarmayınız. Tanışma, yakınlaşma, ayrılma ve yeniden yakınlaşarak kavuşma sırası ile gitmek en kabul gören tanzimdir. Bu tanzime yetecek kadar malzemeniz mevcutsa tarifi uygulamaya başlayabilirsiniz.

İşlemler:  

  1. Arzu nesneniz hayatınıza girmeden evvelki alelade dünyanızı belirleyiniz. 
  2. Müstakbel sevgili ile tanışınız. Bir inkâr veya münakaşa seyrine geçiniz. Bu arada onun nasıl biri olduğuna dair ilk fikirlerinizi şekillendiriniz. 
  3. Birliktelik eşiğinden atlayarak yeni maceranıza adım atınız ve sevgili adayı ile flört ediniz. Tüm romantik hoşluk, oyun ve eğlence malzemesini bu safhada kullanabilirsiniz. Dostlar ve düşmanlar rengini biraz gösterir. Bu yakınlaşma basamağının başında muhtelif riskler almış olsanız da hâlâ geri dönme şansınız bulunmaktadır. Bu basamağın sonunda ise muhakkak geri dönülemez bir değişim yaşayınız. Adeta yeniden doğmuş kadar değişebilirsiniz. 
  4. Size mâni olan şeylerin kendini iyice hissettirmesiyle beraber riskleri ve harareti yükseltiniz. Artık kalbinizi iyice açınız ve daha çetin bir mücadeleye göğüs geriniz. 
  5. Hakiki aşkı tatma ödülüne kavuşunuz. Ancak çok geçmeden her şeyi kaybettiğiniz karanlık noktaya geleceksiniz. 
  6. Bir sırrın açığa çıkması, bir anlaşmanın/mecburiyetin/serbestliğin sona ermesi ya da bir yanlış anlaşılma neticesinde yaşananların sadece güzel bir rüya olduğunu anlayınız ve sevgilinizden ayrılınız. Eski alelade dünyanıza geri dönmek üzere kırık bir kalple yola düşünüz. 
  7. Alelade dünyanıza varınca mazide nasılsanız öyle davranmaya çalışınız. Hemen sonra iç sızlatıcı bir şey fark ediniz: siz artık eski siz değilsiniz. Hüzünlü şarkılar ve dostlarınızın acıyan bakışları eşliğinde bunun bir hediye mi yoksa bir lanet mi olduğunu düşünerek efkârlı pozlar veriniz. 
  8. Yol gösterici bir karakterin size ihtiyacınız olan ilhamı veya delili vermesi ile gayet hakiki ve güzel bir aşkı teptiğinizi anlayınız. Son ve en kuvvetli gayretinizle sevgilinizi yeniden kazanmak için harekete geçiniz. Çileli bir yoldan ona erişiniz. 
  9. Saadet dolu bir kavuşma sahnesi yaşayınız. Bizi sevinçten ağlatınız. Mendillerimizi çürütecek kadar ağlamamıza gerek yok. Biraz gözlerimiz yaşarsın, iç geçirelim kâfidir. 
  10. Romantik komedinizin damakta güzel bir lezzet bırakması için tercihe bağlı son safha: Saadetinizi herkesle paylaştığınız finali yapınız. Bu safhada neşeli komikli bir sahne ile kötülere cezasını, iyilere ise ödülünü vermeyi ihmal etmeyiniz. Artık dünyanızı baştan tertiplediniz, kendinizi yeniden yuvanızda hissedebilirsiniz. 

Romantik komediniz hazır!

Sonsuza dek mutlu yaşayınız efendim.

**

Çılgın Teyzeniz Paluze Pekmez Facebook ve Twitter’da da sizlerle!  

> Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...